“İŞ saĞliĞi ve gÜvenlİĞİ kanunu” *türk tabipleri birliği … · 2015. 2. 14. ·...

14
Bir Hatırlatma: Kanunlaşma Yolundaki Serüven Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) AKP hükümet olduğundan bu yana “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu” üzerine çalışıyor ve bizleri de “tartıştırıyor”!!! Hükümetin 03 Ekim 2005 tarihinde Avrupa Birliği (AB) tam üyelik için yaptığı başvurudan sonra müzakere sürecinin başlatılmasıyla birlikte işçi sağlığı ve iş güvenliği konusundaki “uyum” çalışmalarına start verildi. Çünkü müzakere süreci AB ve ILO normlarına “uyum” sağlama zorunlulu- ğunu getiriyordu. “Uyum” süreci, sadece iş sözleş- mesi ile tanımlananları değil, tüm çalışanları kap- sayan “müstakil” düzenlemeleri gerektiriyordu. AB’nin Çerçeve Direktifi (89/391/EEC) ile birlik- te ILO’nun “İş Sağlığı ve Güvenliği ve Çalışma Ortamına İlişkin” 155 sayılı ve “İş Sağlığı Hizmet- lerine İlişkin” 161 sayılı sözleşmeleriyle uyumlu “İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı” adı altında hazırlanan ilk “Taslak” Aralık 2005 tari- hinde öncelikle sermaye örgütlerine; Ocak 2006 tarihinde de “diğer taraflara” gönderildi ve görüş istendi. “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı”, daha sonra 2008, 2010, 2011 yıllarında ve son ola- rak da 2012 versiyonu haliyle, bizleri de tartışma- nın içine çekerek TBMM’de gündem oldu. İki ayı aşan komisyonlar sürecinden sonra 20 Haziran 2012 tarihinde 6331 kanun numarası ile Meclis’te onaylandı (1). “İşçi sağlığı” adı ile başlayan bu serüven “iş sağ- lığı”na doğru kayarken; 2008 (5763 sayılı) ve 2010 (6009 sayılı) yıllarında “torba yasalar” ile “istihda- mı teşvik” adına sermayeye sadakatini belgeleyen hükümet(ler) işçinin haklarını sermaye “adaletine ve himayesine” alarak amaçlarına adım adım yak- laşırken, bu süreçte AB müzakerelerinde ise bekle- diklerini bulamadılar. Sermayeyi ihya eden “torba yasalar”; işçi sağlı- ğı ve güvenliği hizmetleriyle birlikte işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı istihdamını gereksiz harca- ma olarak yorumlarken, işyeri hekimi ve iş güven- liği eğitimlerini de serbest piyasa anlayışı ile taşe- ron şirketlere bıraktı ve böylece sermayenin sorumluluğunu hafifletmeyi amaçladı. Piyasa koşulları olgunlaştırıldı ve Demokratik Mesleki Kitle Örgütleri (TTB, TMMOB) yok sayıldı. Dikkate değer bir durum ise; sendikaların bu süreçte (son zamana gelinceye kadar) kendile- rini taraf olarak görmemeleridir?! Resmi makamlar, gündem oluşturma amacıyla iş kazalarındaki vahşeti sergileyen SSK/SGK veri- lerine göndermelerle ironi yaparken; İş Kanu- nu’nun yürürlükte olduğu dönemde iş sözleşmesi- ne tabi olan çalışanlar için azalmayan iş kazaları ve artan ölümlerle ilgili rakamları yıllardır arsızca tek- rarladı. “Kanun”, gerekçesinde kapsam dışı ve kayıt dışı çalışanlara işaretle yasanın çıkması halinde iş kazaları ve meslek hastalıklarının azala- cağı ifade edildi. Aynı zamanda iş kazası ve meslek hastalıkları sonucu kaybedilen 44 milyar TL’nin azalacağı ve GSYİH’nın artacağı belirtildi. Özetle; “Kanun” serüveninin sonunda hükü- met-sermaye-devlet AB ile “uyum” sürecinin gereğini yapmanın huzurunu da yaşamak istiyor… “İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU” ÜZERİNE Dr. Celal EMİROĞLU* Dr. Levent KOŞAR* *Türk Tabipleri Birliği Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi Editörü 2 Ocak-Şubat-Mart 2012

Upload: others

Post on 19-Aug-2020

5 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: “İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU” *Türk Tabipleri Birliği … · 2015. 2. 14. · lerine İlişkin” 161 sayılı sözleşmeleriyle uyumlu “İşçi Sağlığı ve

2Ocak-Şubat-Mart 2012

Bir Hatırlatma: Kanunlaşma Yolundaki SerüvenÇalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB)

AKP hükümet olduğundan bu yana “İş Sağlığı veGüvenliği Kanunu” üzerine çalışıyor ve bizleri de“tartıştırıyor”!!!

Hükümetin 03 Ekim 2005 tarihinde AvrupaBirliği (AB) tam üyelik için yaptığı başvurudansonra müzakere sürecinin başlatılmasıyla birlikteişçi sağlığı ve iş güvenliği konusundaki “uyum”çalışmalarına start verildi. Çünkü müzakere süreciAB ve ILO normlarına “uyum” sağlama zorunlulu-ğunu getiriyordu. “Uyum” süreci, sadece iş sözleş-mesi ile tanımlananları değil, tüm çalışanları kap-sayan “müstakil” düzenlemeleri gerektiriyordu.AB’nin Çerçeve Direktifi (89/391/EEC) ile birlik-te ILO’nun “İş Sağlığı ve Güvenliği ve ÇalışmaOrtamına İlişkin” 155 sayılı ve “İş Sağlığı Hizmet-lerine İlişkin” 161 sayılı sözleşmeleriyle uyumlu“İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı” adıaltında hazırlanan ilk “Taslak” Aralık 2005 tari-hinde öncelikle sermaye örgütlerine; Ocak 2006tarihinde de “diğer taraflara” gönderildi ve görüşistendi. “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı”,daha sonra 2008, 2010, 2011 yıllarında ve son ola-rak da 2012 versiyonu haliyle, bizleri de tartışma-nın içine çekerek TBMM’de gündem oldu. İki ayıaşan komisyonlar sürecinden sonra 20 Haziran2012 tarihinde 6331 kanun numarası ile Meclis’teonaylandı (1).

“İşçi sağlığı” adı ile başlayan bu serüven “iş sağ-lığı”na doğru kayarken; 2008 (5763 sayılı) ve 2010

(6009 sayılı) yıllarında “torba yasalar” ile “istihda-mı teşvik” adına sermayeye sadakatini belgeleyenhükümet(ler) işçinin haklarını sermaye “adaletineve himayesine” alarak amaçlarına adım adım yak-laşırken, bu süreçte AB müzakerelerinde ise bekle-diklerini bulamadılar.

Sermayeyi ihya eden “torba yasalar”; işçi sağlı-ğı ve güvenliği hizmetleriyle birlikte işyeri hekimive iş güvenliği uzmanı istihdamını gereksiz harca-ma olarak yorumlarken, işyeri hekimi ve iş güven-liği eğitimlerini de serbest piyasa anlayışı ile taşe-ron şirketlere bıraktı ve böylece sermayeninsorumluluğunu hafifletmeyi amaçladı.

Piyasa koşulları olgunlaştırıldı ve DemokratikMesleki Kitle Örgütleri (TTB, TMMOB) yoksayıldı. Dikkate değer bir durum ise; sendikalarınbu süreçte (son zamana gelinceye kadar) kendile-rini taraf olarak görmemeleridir?!

Resmi makamlar, gündem oluşturma amacıylaiş kazalarındaki vahşeti sergileyen SSK/SGK veri-lerine göndermelerle ironi yaparken; İş Kanu-nu’nun yürürlükte olduğu dönemde iş sözleşmesi-ne tabi olan çalışanlar için azalmayan iş kazaları veartan ölümlerle ilgili rakamları yıllardır arsızca tek-rarladı. “Kanun”, gerekçesinde kapsam dışı vekayıt dışı çalışanlara işaretle yasanın çıkmasıhalinde iş kazaları ve meslek hastalıklarının azala-cağı ifade edildi. Aynı zamanda iş kazası ve meslekhastalıkları sonucu kaybedilen 44 milyar TL’ninazalacağı ve GSYİH’nın artacağı belirtildi.

Özetle; “Kanun” serüveninin sonunda hükü-met-sermaye-devlet AB ile “uyum” süreciningereğini yapmanın huzurunu da yaşamak istiyor…

“İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU”ÜZERİNE

Dr. Celal EMİROĞLU*Dr. Levent KOŞAR*

*Türk Tabipleri Birliği Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi Editörü

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

2Ocak-Şubat-Mart 2012

Page 2: “İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU” *Türk Tabipleri Birliği … · 2015. 2. 14. · lerine İlişkin” 161 sayılı sözleşmeleriyle uyumlu “İşçi Sağlığı ve

3Ocak-Şubat-Mart 2012

Bir Kez Daha Öncelikle Yönteme Dair…Kanunlaşma sürecinde “İş Sağlığı ve Güvenliği

(İSG) Kanunu Tasarısı”nın tarihselliği sermaye-devlet kulvarında işlerken; bu süreci sınıfsal pers-pektif içerisinde işçi sağlığı adına doğru bir yöntemile okumanın ise sendikalar, DMKÖ ve “sol parti-ler” adına bir “karşı duruş” olduğunu görmeklazım. Buradaki “karşı duruş”tan muradımız;“değiştiremeyeceğini bilerek ama her halükardaben itiraz etmiştim diyen, kendi bireysel ya dakurumsal tarihine, kendine olan öz saygısını koru-mak için yapılan bir çaba olarak” (2) yazılıma geç-mek değil, sınıfsal bağlamda aklın örgütlenmesineve bununla beraber sürecin örgütlenmesine hizmetetmektir. Aksi tutumun “değiştirmek istediğinedönüşmek” tehlikesini barındırdığını sınıf tarihibiliyor.

Ama kafa karışıklığına neden olan çok derin-den bir “dip akıntısı” var. Ya bu “dip akıntısı”nakapılıp “içeriden” tartışmanın biz(ler)i sürüklediğilimanlara yanaşacağız, ya da “dışarıdan” bakış tar-zıyla akıntıya karşı mücadelenin bizlere yol verme-sine izin vereceğiz.

Bu nedenle önce yönteme dairkonuşmak/yazışmak gerek diye düşünmekteyiz.Çünkü benimsediğimiz yöntem ve buna bağlı üre-yecek olan teorik temellendirme ile bunların poli-tik sonuçlarının ayrılmaz iç bağları var. “Dip akın-tısı”na kapılıp “içeriden” tartışmak ile “akıntıyakarşı” mücadele etmenin ayrımına varmak ve ken-dimizi buna göre konumlandırmak arasında “başaşağıya duruş” kadar fark olduğunu da biliyoruz.

“İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu” üzerindentartışmak aslında bir vesile. İşçi sağlığı meselesineve daha da ötesinde sermaye-devlet ile aramızdakuracağımız ilişkiye yön verecek bir politik hattıntartışılmasıdır ihtiyaç olan.

Burada yöntem olarak, “araştırma yöntemi”nimi, yoksa “açıklama yöntemi”ni mi tercih edece-ğiz? Yani en dıştaki katmandan, olgulardan özedoğru mu ilerleyeceğiz, yoksa işin en iç katmanın-dan, özünden, temellerinden mi yola çıkarakmeseleye yaklaşacağız?

Sorun, konuyu ele alış meselesindeki sıralama-dır. Yani “araştırma yöntemi” ile “açıklama yönte-mi”ndeki farklılık ve çelişkili birlikteliği meselesi…Anlatımda araştırmanın yolunu tersine gitmenin

Marksizm’e özgü bir kıymet ve değer olduğu datarihsel olarak biliniyor. Bu nedenle soyut olandanyola çıkmanın meseleye “tersten yaklaşanlara”,kafaları karışanlara ve elbette ki sermaye-devletişbirliğine en doğru eleştiri olacağı inancındayız.

Burada birilerinin “eleştiri” sözünü duyup elle-rini ovuşturması ise yersiz bir iştihadır. Çünkü dev-let-sermaye mantalitesini teşhir üzerinden eleştiriile “mücadeleci” diye gördüğümüz yapılara doğruyaptığımız eleştirinin aynı kulvarda olmadığına vebu yapılarla aramızdaki eleştirinin yakınlaştırıcı vegeliştirici olduğuna inanıyoruz.

“Araştırma yöntemi”yle yapılan yaklaşımlarda;en dıştaki katman dediğimiz yerde bu gün işçi sağ-lığı meselesinde hepimizi tartıştıran “İSG Kanunu”var. Ve bu “Kanun”un içinden doğru tartışmalarınsürdürüldüğünü görürken; “gizli” olarak başka birkabul/inanç da anlatılmaya çalışılıyor. “Kanun”ugündemine alan DMKÖ ile sendikalar ve diğeryapılar, bir yanıyla da sermaye-devlet ile arasında-ki ilişkiyi tanımlıyor, huzura çıkarıyor. Önümüzesürülen gündemleri (bugün İSG Kanunu, yarınbaşka bir yasa, tüzük, yönetmelik) yasa doğrultu-sunda ve yasaya bağlı olarak tartışmak (içeridentartışma dediğimiz de budur) bir şey iken ve biryere tekabül ederken, DMKÖ ile sendikaların yasaile kurulmuş olması ile bu yapıların teorik-ideolo-jik-politik olarak öyle olup olmadığından bağımsızolarak doğru olması ise başka bir şey ve başka biryere tekabül etmektedir.

Burada sistemin bir “organı” durumuna düş-mek (veya aynı anlama gelmek üzere direnerekdizayn ve uyum), burjuva rasyonalizminin önkabulü, korporatizm ile devletten-sermayedenbağımsız bir politika üretmek gibi iki ayrı kapı ara-lanıyor.

Birinci kapı aralandığında; işçi sağlığı meselesi-nin esas muhatabı “İSG Kanunu” olarak karşımızaçıkarken, tartışmanın içeriğinde de bu “Kanun”bağlamında/“Kanun”un içinden doğru hükümetinyanlış yaptığı görüşü ve buna karşı mücadele önce-leniyor. Çünkü “Kanun”un işçi sağlığı ortamınamüdahale olduğu ve buna karşı çıkılarak mücade-le edilebileceği düşünülüyor. Maddeler üzerindenönerilen değişiklikler ise “Kanun”un sınıfsal bağ-lamda değerlendirilmesinin önünü kesiyor. Burada“Kanun”un işçi sağlığına getireceği olumsuzlukla-rın bilimsel olarak kanıtlanması devlet-sermaye ile

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

3Ocak-Şubat-Mart 2012

Page 3: “İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU” *Türk Tabipleri Birliği … · 2015. 2. 14. · lerine İlişkin” 161 sayılı sözleşmeleriyle uyumlu “İşçi Sağlığı ve

4Ocak-Şubat-Mart 2012

DMKÖ-sendikalar arasındakiilişkiyi tanımlamaktan geçtiğigöz ardı ediliyor. Ama bunu yap-madan, bir takım ezberleri boz-madan bilimsel olarak işçi sağlı-ğı alanına inen olumsuzluklarlamücadele edilebilir mi? O haldeöncelikle bilimsel olarak devlet-sermaye ile DMKÖ-sendika iliş-kisinin tartışılması bir ihtiyaç.Öncelikle bu ilişkinin bir“organ” haline gelme tehlikesinieleştiriye yatırmak lazım. Çünkükorporatist inançlara bilimselkanıtlar getirerek yasanın işçisağlığına getireceği olumsuzluk-ları kanıtlamaya çalışmanınkendisi çelişkidir.

Böyle bir inanç dünya-sından çıkılmadan yapılmayaçalışılan ise, ancak ve ancak;inancın taraftarlarının inançla-rıyla iç tutarlılık içinde buluna-rak tepki vermelerini örgütle-mekten öte gitmez.

İkinci kapı aralandığın-da yapılması gereken; yüzeyselolarak görünen şeyin/olgununyani burada “Kanun”un için-den-içindeki maddelerdendoğru değil, aksine onun ardın-daki nesnel toplumsal nedenler-den doğru sınıfsal perspektifte

açıklamalar/değerlendirmeler yapmaktır. Ancak ozaman farkımızı ortaya koyarak, farkı ortaya çıka-rarak yasa yapıcı devlet-sermaye tavrını açık ede-biliriz. Ve elbette ki, o zaman konumumuzu da açıketmiş oluruz.

Tekrar ifade etmek gerekirse buradaki amacı-mız; kendi başına DMKÖ ile sendikaların “yanlış-larını” göstermek değildir. İşçilere/emekçilere veemekten yana olduğunu ifade eden yapılara yön-temsel sorunlar ile politik tavırlar arasındaki derin-den işleyen ilişkiye dikkat çekmektir. Ve uygunstratejiyi, bu stratejiye bağlı politikayı anla(t)mayaçalışmaktır. “Kanun” tartışması bir vesiledir. Esassorun, zemin tuttuğumuz yöntem ile buradandoğru üreyen politika yapmak arasındaki makasta-dır.

Yöntem Bağlamında “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu” Esasına İlişkin Notlar…Mevzuata/Kanuna yedirilmiş anlayışın ruhu-

nun nerelerden doğru geldiği “Gerekçe” kısmındadetaylandırılmıştır; Birleşmiş Milletler İnsan Hak-ları Evrensel Beyannamesi, Birleşmiş MilletlerEkonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Anlaşması,Avrupa Sosyal Şartı, TC Anayasası’nın 49. ve 56.maddeleri, 4857 sayılı İş Yasası…

Öyle bir tablo ile karşı karşıya bırakılmak isten-mekteyiz ki; sanki kapitalist üretim ilişkileri içeri-sinde meslek hastalıkları ve iş kazalarına nedenolan bu sistem/üretim ilişkileri değil de, bu sistemiçerisindeki yasal eksiklikler ve “işveren”in (sizbunu sermayedar diye okuyun) eksikliği, bireyselsorumsuzluğu, niyeti ile “çalışanlar”ın (siz bunuişçi/emekçi diye okuyun) duyarsızlığı-bilgisizliği-niyeti!

Burada “devlet” ve “uzantıları” ise her şeyigören(!) bir edada üst yapıda mevzuat düzenleyen-dir. Peki, bu “devlet” denilen nedir? Tabi ki tümaygıtlarıyla; Meclis, hükümet, ordu, yargı, bakan-lıklar, genel müdürlükleri, ideolojisi, sermaye ilebağı vs… Ama bildiğimiz bir şey var ki; “Kapitalistdevletin asli görevi, kapitalist özel mülkiyet biçim-lerini gerçekleştirmek ve güvence altına almaktır.Öte yandan sermaye çıkarlarını genelleştirip, sınıfegemenliğini meşrulaştırmak (hegemonya kur-mak) gibi ikinci bir görevi (ve var oluş gerekçesi)daha vardır. Bu anlamda sermayenin ekonomikiktidarı ile siyasal iktidarının birlik ve denkliğiancak devlet eliyle sağlanabilir” (3).

Tüm devlet biçimleri, alt yapıdaki üretim ilişki-lerinin üst yapıdaki karşılığı ise ve alt yapıdaki üre-tim ilişkileri de bugün kapitalist üretim ilişkileriy-se, bu devlet ve uzantılarının çıkartacağı mevzuatkime hizmet etmektedir/edecektir? Soru cevabınıdikte ederken, kime hizmet ettiği gün gibi açıkken,bize tartıştırılan nedir o halde?

Bilelim ki; alt yapı ile üst yapıdaki bu “uygun-luk durumu” bugün “İSG Kanunu”nu önümüzekoysa da, çıkartılan yasanın işçilerin ve emekçile-rin gerçek ihtiyaçlarını karşıladığı anlamı çıkmaz.Ve bu nedenle bizlere tartıştırılan “Taslak” metin-de sermayenin çıkarları ile onları temsil edendünya görüşünün dışına çıkmamız istenmemekte-dir. Sınıfsal işbirliği (korporatist) içinde temsil ve

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Yapılmasıgereken; yüzeyselolarak görünenşeyin/olgunun yaniburada“Kanun”uniçinden-içindekimaddelerdendoğru değil,aksine onunardındaki nesneltoplumsalnedenlerdendoğru sınıfsalperspektifteaçıklamalar/değerlendirmeleryapmaktır. “Kanun”tartışması birvesiledir. Esassorun, zemintuttuğumuzyöntem ileburadan doğruüreyen politikayapmakarasındakimakastadır.

4Ocak-Şubat-Mart 2012

Page 4: “İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU” *Türk Tabipleri Birliği … · 2015. 2. 14. · lerine İlişkin” 161 sayılı sözleşmeleriyle uyumlu “İşçi Sağlığı ve

5Ocak-Şubat-Mart 2012

katılıma dayanan bir “konsensus” istenmektedir.Kapitalist üretim ilişkileri ve bunun üst yapıda-

ki karşılığı olan devlet, kendisini tartışılmaz biryere koyup sistemi mutlaklaştırarak “en ideal üre-tim ilişkileri budur” demektedir. Ve “Nitekim dev-letin birikimle ilgili görevlerine ağırlık vermesi,yığınların gözünde ‘tarafsızlığını’ yitirmesi, sermayeile özdeşleşmesi” (4) artık gün gibi açıktır. Bunarağmen; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne,BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Anlaş-ması’na, AB’ye ve öteden beri ILO’ya göndermeleryaparak uluslararası emperyal çevrelerin üretiminkolektif olması ile temellükün bireyselliği üzerinekurulan sistemlerine meşruiyet getirmek isterken,“hak” kavramını sınıfsal bağlamından kopartıp“kul hakkı” bağlamında ele alarak “ahlaksal” birterminolojiyle bulanıklaştırmak istemekte ve ser-maye-devlet çıkarlarını işçilerin/emekçilerin çıka-rıymış gibi göstermektedir.

Ancak bu “ahlakçı” yaklaşımın dışına çıkarak,“sermaye birikimi ile devlet arasındaki diyalektikilişkiyi anlayabilmek … kapitalist devletin ne oldu-ğu/ne iş gördüğü/nasıl işlediği ile ilgili doğru birfikre sahip” olmak mümkün olur. Ve artık buradandoğru görülen de şudur: “Kapitalist devlet, ekono-miden (pazardan) ayrı bir alanda (siyasal üst yapı-da) örgütlenmiş olsa da, pratikte ne üretimdenbağımsız ne de sınıflar karşısında tarafsızdır.” Öyledeğil midir ki; Asgari Ücret Tespit Komisyonu’ndaağırlıklı olarak söz sahibi olan hükümet tarafı ilesermaye tarafı zaten sesi çıkmayan(!) en büyükişçi/emekçi sendikalarını da daha bir baskılaya-rak/asimile ederek ülkeyi “ucuz işçi cenneti”neçevirdiler (5).

Yaratılmaya çalışılan “meşruiyet” zemininde;“ulusal mevzuatın yeni teknolojinin gerektirdiğişartlara uyum çabası içinde olduğu”nu Kanun’un“Gerekçe” kısmında yazılıma geçirmişlerdir. Yeniteknoloji denilen şeyin ne olduğunu işçi sınıfı vetüm emekçiler bilmektedir. Yani kapitalist üretimilişkileri zemininde üretim araçlarının gelişkinliğive bunun güdülediği üretim teknolojisi sayesindeömrü uzatılmaya (diğer bir yanıyla da sonununnesnel şartlarını olgunlaştırmaya) çalışılan kapita-list sistem; Fordizm’den Post-Fordizm’e, bant tipiüretimden kalite çemberlerine geçiş, esnek üre-tim… Ve üretirken tükenen işçiler/emekçiler.Kapitalist üretim ilişkileri zeminindeki emek-ser-

maye arasındaki uzlaşmaz çelişki (ama kâğıt üze-rinde, yasada vs uzlaşı yazılımları sermaye termino-lojisinde olacak elbette) kalıcılaştırılıp/meşru gös-terilirken, teknolojinin gelişmesiyle beraber serma-ye birikim süreçlerinin de buna denk gelen haliyle,kârın maksimize edilmesi ve elbette kiişçiye/emekçiye “asgari gereksinimlerinin belirlen-mesi” “hak” olarak teslim edilmektedir. “Gerekçe”kısmında yazılıma geçirilen bir diğer temel vurguda Anayasa’nın 56.maddesinden: “Devlet, herke-sin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürme-sini sağlar; insan ve madde gücünde tasarruf veverimi artırarak işbirliğini gerçekleştirir.” Burada“tasarruf”un nereden yapılacağı ve bunun karşılı-ğında başına neler geleceğini (“işbirliğini gerçek-leştirir” sözüyle saklanmaya çalışılsa da) ise işçi veemekçiler yaşayarak görüyor. Yine “verimi artır-ma”dan ne kastedildiği de işçiler ve emekçiler içinson derece görünür halde. Yani iş kazaları ve mes-lek hastalıkları “tasarruf”un karşılığı olarak işçi-ye/emekçiye, “verimlilik artışının” ise sermayeda-ra/patrona tahvil edildiğini biliyoruz. “Verimlilik”sermayenin kasasına yazılırken, “tasarruf” ise işkazaları ve meslek hastalıklarından, iş cinayetle-rinden ölen işçinin/emekçinin mezar taşına yazılı-yor, o da iş cinayetinden ölen işçinin cesedi bulu-nursa!!!

Biz biliyoruz ki; “artı-değer” sömürüsünün ken-disi iş kazası ve meslek hastalığı nedenselliğidir. Bunedenle “kapitalizm öldürür/öldürüyor” diyoruz.

Altyapıdaki üretim ilişkilerinin bir tarafı olansermayenin isteği doğrultusunda, ekonomi-politi-ğin yasası gereği devlet ve uzantıları bir “düzenle-me” yaparak önümüze koydu: “İSG Kanunu”.

“İçeriden düşünmek” bir şey, ancak “dışarıdandüşünüp” içerinin kendi yasasıyla onu eleştirmek-teşhir etmek ise başka bir şey. Ama önce “dışarıdandüşünmek” için sınıfsal perspektif ışığında devle-tin-sermayenin ne olduğunu tekrar tekrar hatırla-mak lazım. Yoksa bu “Kanun” karşısında ters-yüzolmak da var.

“İSG Kanunu” yürürlükteki yasa maddelerinin“müstakil” dedikleri yeni bir metinde tekrarı şek-lindedir. Yani “Kanun”da “yeni” olan bir düzenle-me bulunmamaktadır. “Kanun”, işçi sağlığınayönelik ve çalışma ortamına ilişkin işçilerin/emek-çilerin sağlığını koruyacak ve iyileştirecek hizmetorganizasyonuna ait eskisinden daha ileri düzenle-meleri içermemektedir.

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

5Ocak-Şubat-Mart 2012

Page 5: “İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU” *Türk Tabipleri Birliği … · 2015. 2. 14. · lerine İlişkin” 161 sayılı sözleşmeleriyle uyumlu “İşçi Sağlığı ve

6Ocak-Şubat-Mart 2012

Kanun”da korumaya ilişkinyaptırımlar yok. Siyasi irade taz-minci bir yaptırım istiyor.

“Kanun”, sermayedarları işçi-lerin/emekçilerin sağlığınınkorunması ve iyileştirilmesihususunda sorumluluk/yüküm-lülük altına sokuyor! Ancakalanla ilgili profesyonellerinistihdam edilmesi durumundatüm sorumlulukların işyeri heki-mi ve iş güvenliği uzmanı aracı-lığıyla işçilere/emekçilere devre-dilmesinin zeminini de hazırlı-yor. Devlet-sermayedar, işçile-ri/emekçileri hem kendi sağlık-larından, hem diğer sınıf kardeş-lerinin sağlıklarından ve hem deişyerindeki üretim araçları ilekişisel koruyucu donanımınzarar görmesinden sorumlututuyor.

“Kanun”da, işçi ve emekçile-rin yaşamlarını ve sağlıklarınıdoğrudan ilgilendiren konular-da söz sahibi olmaları, aktif rolüstlenmeleri, bu alana ilişkinişyeri düzeyinde politikalarınoluşturulması ve sürece örgütlükatılımları yönünde hükümlereyer verilmemiştir. Tanımlanan“hakların kullanımı” konusundamağdur olabilecek işçi ve emek-çilere yönelik özel güvence veyaptırımlar da öngörülmemek-tedir. Ayrıca işçi ve emekçilerinbireysel başvuruları ve bu baş-vuruları sonucunda zarar gör-memelerine yönelik yeterlihükümler de bulunmamaktadır.

Tüm sosyal tarafları ülke politikaları için biraraya getirmeye çalıştığını iddia eden ve “çalışan-ların görüşlerinin alınması ve katılımlarının sağ-lanması” gibi kulağa hoş gelen söylemleri yasamaddeleri arasına serpiştiren anlayış, devletin enüst kademesinden en alttaki birimlere kadar mer-kezi hegemonyacı anlayışına uygun hukukunu birkez daha sergilemektedir. Ve bilelim ki; “Hege-

monya egemenlik ilişkilerinin büründüğü biçimler-den bir tanesidir … egemenin, kendi dünya görü-şü ve siyaset anlayışını yönetilenlere her hangi birdışsal zorlamaya gerek kalmadan kabul ettirebil-mesidir.” Bu tarz yaklaşımla; “Sömürü ve eşitsizlik-ler çok daha kolay doğallaştırılıp, normalleştirilir-ken, çelişki ve çatışmalar da daha kısa süredesoğurulabilir … hatta yanılsamayı güçlendireceğiiçin hegemonik dünya görüşünün sınırları içindekalan eleştirel görüşlere bile hoşgörüyle” yaklaşıl-maktadır (6).

“Kanun”, iş güvencesinin olmadığı bir ülkedeişyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve işçi ile emek-çilere işvereni/sermayedarı Bakanlığa şikâyet etme“hakkı”nı veriyor! “Kanun”da geçen işçi ve emek-çinin “çalışmaktan kaçınma hakkı” ve “çalışanla-rın görüşlerinin alınması ve katılımlarının sağlan-ması” gibi “haklar” iş güvencesinin yasal güvencealtına alınması halinde üzerinde konuşulabilir, aksihalde “işçinin/emekçinin işten atılma hakkı”ndanöteye gidemez.

“Kanun”, 50’den fazla işçi/emekçi çalıştıranişyerlerinde verilmesi zorunlu olan işyeri sağlık vegüvenlik hizmetini 10 işçi sınırına indiriyor. 1–9işçi/emekçi çalıştıran işyerlerindeki hizmetin fatu-rasını adına prim ödenen işçilere/emekçilere keser-ken; 10 ve üzeri işçi/emekçi çalıştıran işyerlerindeise hizmetin tamamının piyasa koşullarında veril-mesinin zeminini hazırlayarak belirli bir kesimepazar oluşturuyor.

“Sağlık ve eğitim” çok özel bir kamusal alanolmasına rağmen, “Kanun” ile AB “uyum süreci”adı altında her düzeyde devlet eliyle ticarileştiril-mekte, özel girişimciliğin desteklenmesi uğrunapiyasanın talepleri ve ihtiyaçlarına uyarlanmakta-dır. Ticarileş(tir)me işçi sağlığı ve güvenliği alanın-da da kabul görmekte, bu alandaki hizmet ve eği-timler alınıp satılan ve kâr sağlanan sektör olaraksermayenin yeni girişim alanı haline getirilmekte-dir (7).

Bakanlık, kayıt dışının denetim altına alınaca-ğını ifade ediyor. Kayıtdışı çalışanların iş kazasıve/veya meslek hastalığı geçirmesi durumunda;SGK’nın zararı tazmin edeceği ve çıkabilecek mali-yetleri kayıt dışını denetlemekte görevli kişi vekurumlara rücu edeceği bir düzenleme getirilmedi-ği sürece kayıt dışı çalışanlar bu süreçten pozitifanlamda etkilenmeyecektir.

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

“Kanun”,sermayedarlarıişçilerin/emekçilerinsağlığınınkorunması veiyileştirilmesihususundasorumluluk/yükümlülük altınasokuyor! Ancakalanla ilgil iprofesyonellerinistihdam edilmesidurumunda tümsorumluluklarınişyeri hekimi ve işgüvenliği uzmanıaracılığıylaişçilere/emekçileredevredilmesininzeminini dehazırlıyor. Devlet-sermayedar,işçileri/emekçilerihem kendisağlıklarından,hem diğer sınıfkardeşlerininsağlıklarından vehem de işyerindekiüretim araçları i lekişisel koruyucudonanımın zarargörmesindensorumlu tutuyor.

6Ocak-Şubat-Mart 2012

Page 6: “İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU” *Türk Tabipleri Birliği … · 2015. 2. 14. · lerine İlişkin” 161 sayılı sözleşmeleriyle uyumlu “İşçi Sağlığı ve

7Ocak-Şubat-Mart 2012

sosyal güvenlik sisteminde de “iş kazası ve meslekhastalığı sigortası hakkı” bulunmuyor.

SSGSS Kanunu gereğince; çalışanlar ve devletemekliliğe esas aylık tutar üzerinden (memur ola-rak adlandırılan emekçiler adına %36) kısa veuzun vadeli sigorta primi ödüyor. Ancak, tümsigortalılar için işveren (kamu adına devlet) tara-fından ödenmesi gereken, iş riskine göre değişenoranlardaki (%1–6,5) “iş kazası ve meslek hastalı-ğı primi” devlet memuru emekçiler adına ödenmi-yor.

SSGSS Kanunu ile İSG Kanunu Tasarısı (birbi-rine karşıt yaptırımlarıyla) aynı dönemde hazırlan-dı. İSG Kanunu, “çalışan” tanımı yaparken “kendiözel kanunlardaki statülerine bakılmaksızın kamuveya özel işyerlerinde istihdam edilen gerçek kişiyiifade eder” (m.3/b) ibaresini kullanıyor. SSGSSKanunu ise “Kısa ve/veya uzun vadeli sigorta kol-ları bakımından adına prim ödenmesi gerekenveya kendi adına prim ödemesi gereken kişiyi”(m.3/6) sigortalı olarak kabul ediyor. Başka biranlatımla; adına prim ödenmeyen devlet memuruemekçi iş kazası ve/veya meslek hastalığı kapsa-mında sigortalı sayılmıyor.

Özetle Devlet Memurları Kanunu’ndaki aldat-maca alelusul tekrarlanıyor ve kamu çalışanıemekçilerin sağlığı ve güvenliği üzerinden devlettasarruf(!) ediyor.

Kendi Adına Çalışanların “İş Sağlığı ve Güvenliği Hakkı” Meselesi

SSGSS Kanunu; kendi hesabına bağımsız çalışan-ları “iş kazası ve meslek hastalığı sigortası” kapsa-mında kabul ediyor. Sigortalılar, prime esas aylıkgelir üzerinden riskin derecesine göre %1–6,5 ora-nında prim ödüyor.

Kendi hesabına çalışan sigortalı iş kazası ya dameslek hastalığı geçirir ve mağdur hale gelirse;Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) müfettiş göndere-rek durum ve sorumluluk tespiti yapıyor. Ancak,SSGSS Kanunu gereğince “iş kazası veya meslekhastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığı-nı koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı birhareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumcasigortalıya bu Kanun gereğince veya ileride yapıl-ması gereken ödemeler … işverene ödettirilir.”

Sözün özü; kendi hesabına bağımsız olarak çalı-şanlar her durumda kendi sağlık ve güvenliğinden

Tercih Ettiğiz Yöntem Bağlamında Esasa İlişkin Notlardan Doğru “İçeriye” Bakışımız: “Kanun” Kapsamı“İSG Kanunu”nun kimlerin adına hazırlandığı-

nı sınıfsal perspektifle ve materyalist yöntem bağ-lamında sizlerle paylaşırken; “içeriye” doğru eleşti-rilerimizle teşhire devam edelim…

“İSG Kanunu”nda Amaç; “İşyerinde iş sağlığıve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık vegüvenlik şartlarının iyileştirilmesi için işveren veçalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak veyükümlülüklerini düzenlemek” (m.1) ve yine buamaca uygun Kapsam da; “Bu kanun; kamu veözel sektöre ait bütün işlere ve işyerlerine, bu işyer-lerinin işverenleri ile … tüm çalışanlarına faaliyetkonularına bakılmaksızın uygulanır” (m.2) şeklin-de belirlenmiştir.

“Kanun” gerekçesinde; AB’nin Çerçeve Direk-tifi ile ILO’nun 155 ve 161 sayılı sözleşmelerine“uygun” düzenleme yaptıklarını vurgulayan hükü-met yetkilileri, söz konusu metinlerde belirtildiğigibi “tüm çalışanların sağlığı ve güvenliğini sağla-yacak” yeni düzenlemenin “kamu ve özel tümişyerleri ile tüm faaliyet alanlarındaki çalışanlarıkapsayacağını" iddia ettiler.

Tüm çalışanlar gerçekten yasa kapsamında “işsağlığı ve güvenliği” hakkına sahip olacaklar mı?Bakalım…

Kamu Çalışanlarının “İş Sağlığı ve Güvenliği Hakkı” MeselesiBu “hak” 1965 yılında 657 sayılı Devlet

Memurları Kanunu’nda tanımlanmıştır. 657 sayılıKanun (m.188) “kaza ve mesleki hastalık halleri-ni” tanımladı, ancak mağdur olanlar haklarını 47yıldır alamıyorlar. İşveren (yani devlet) kamu çalı-şanlarına özel sigorta yasası çıkarmadığından veçalışanlar adına prim ödemediğinden; devletmemuru olarak adlandırılan emekçiler iş kazasıgeçirdiğinde “kaza”, meslek hastalığı geçirdiğinde“hastalık” olarak kabul ediliyor, iş kazası ve meslekhastalıkları sigortası haklarından yararlanamıyor.

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası(SSGSS) Kanunu kamu çalışanı emekçileri GenelSağlık Sigortası kapsamına aldı, ancak iş kazası vemeslek hastalığı sigortası kapsamına almadı. Bunedenledir ki; kamu çalışanı emekçilerin “yeni”

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

7Ocak-Şubat-Mart 2012

Page 7: “İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU” *Türk Tabipleri Birliği … · 2015. 2. 14. · lerine İlişkin” 161 sayılı sözleşmeleriyle uyumlu “İşçi Sağlığı ve

8Ocak-Şubat-Mart 2012

sorumlu tutuluyor. Yani SGK 3 milyondan fazlakişiden prim toplayarak olmayan bir hak için kay-nak oluşturuyor.

Söz konusu sigortalılar, risklere karşı iş kazasıve meslek hastalığı primi ödediğinden mağdurolma durumunda doğal olarak hak iddiasındabulunacaklar. Bakanlık, olası sorunları öncedengörerek, prim ödenerek kazanılan bu hakkın kulla-nımının önlenmesine yönelik düzenleme yaptı.İSG Kanunu, “Bu Kanun hükümleri; çalışan istih-dam etmeksizin kendi nam ve hesabına mal ve hiz-met üretimi yapanlar hakkında uygulanmaz”(m.2/ç) ibaresi ile kendi nam ve hesabına çalışan-ları “istisnalar” içerisinde saydı.

Anlaşılacağı gibi; “İSG Kanunu ile bütün çalı-şanlar iş sağlığı ve güvenliği kapsamına alındı, sağ-lık ve güvenlik önlemleriyle ilgili çalışan sınırı kal-dırıldı…” sözleriyle bir aldatmaca yaşatılıyor.

Özetle; İSG Kanunu, SSGSS Kanunu’ndadeğişiklik sağlamadığı sürece 155 ve 161 sayılı ILOsözleşmeleriyle de uyumlu değildir.

İSG Kanunu’nun tüm çalışanları kapsamasıiçin hükümetin sosyal sigorta hakkını SSGSSKanunu ile kamu çalışanı emekçilere de tanımasıve kendi hesabına çalışanları ve diğer çalışanları(ev hizmetleri vb) istisna olarak kabul etmemesigerekmektedir. Ayrıca kayıtdışı çalışanların da birişyerinde ve işverenin sorumluluğunda iş kazasıveya meslek hastalığı geçirebileceği gerçeği kabuledilmeli ve devletin denetim zafiyeti sonucu kayıtaltına alınamayan işyerlerindeki mağdurların mağ-duriyetlerinin bedeli çalışanlara yüklenmemelidir.

“İşverenlerin Yükümlülükleri”Meselesi“Kanun”, işverenleri “Çalışanların işle ilgili sağ-

lık ve güvenliğini sağlamak; mesleki risklerinönlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlütedbirin alınması, organizasyonun yapılması,gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık vegüvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun halegetirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi”konularında yükümlülük altına sokuyor ve “çalı-şanların tedbirlere uyup uymadığını sürekli denet-lemek ve izlemekle” yükümlü kılıyor (m.4).

“Kanun”, işverenlere yaptırımları artırıyor,ancak yerine getirilmeyen yaptırımlar için işveren-

lere caydırıcı cezaları öngörmüyor. Şöyle ki; cezala-rın getirdiği/getireceği maliyetler koruyucu önlem-lerin getirdiği maliyetlerin hep altında kalacak. Vecezaların ancak denetim sonrasında gündemegelebileceği düşünüldüğünde bir şekilde denetimdışı kalan ya da denetim dışı kalmayı başaran işve-renler hiçbir zaman cezai işlemlerle karşı karşıyakalmayacaklar. Bakanlığın resmi görevlilerininişyerlerinin işçi sağlığı ve güvenliği açısından dene-timlerinin %3 düzeyinde yapılabildiğini ifade ettik-leri dikkate alındığında ve müfettişlerin “itfaiyeci”yaklaşımıyla çalışmak zorunda kaldıkları kabul edi-lirse; bir işyerinin denetlenemezliğinin koşullarınıda görmüş oluruz.

“Kanun”da 4.maddenin gerekçesinden; “Genelönleme ve koruma politikalarının son prensibiçalışanlara talimat verilmesidir. Bu talimatlar ileöngörülen işe ilişkin riskler tanımlanarak ve alın-ması gereken önlemlerden bahsedilerek, çalışanla-rın işi güvenli bir şekilde yapmaları sağlanacaktır.”Kanun “risklerden kaçınılmasını” öneriyor. Vebaşka bir kapı açıyor; “tehlike kaynağının ortadankaldırılmasının mümkün olmadığı durumlarda”(kaçınılmazlık ilkesi) işverenin “risk değerlendir-mesi” (yapar veya yaptırır) sonrasında görevli pro-fesyoneller aracılığıyla önce eğitim, sonra talimat-lar vermesini ve işçiyi tehlikeye özel görevlendir-mesini istiyor. Bundan sonrasını işçiye bırakıyor!

“Kanun”, sermayedarları “iş sağlığı ve güvenliğihizmetini sunmak için” işyerlerinde “iş güvenliğiuzmanı ve işyeri hekimi ile diğer sağlık personeli”gibi profesyonelleri görevlendirmekle yükümlükılıyor. “Kanun”, “Ortak Sağlık ve Güvenlik Biri-mi” (OSGB) tanımından işverenlerin/sermayedar-ların ortaklaşa kurdukları birimleri değil, “Bakan-lıkça yetkilendirilen kamu kurum ve kuruluşları,organize sanayi bölgeleri ile Türk Ticaret Kanunu-na göre faaliyet gösteren şirketleri” (m.3/m) anla-mak istiyor. Kamu kurum ve kuruluşları (4734sayılı Kamu İhale Kanunu kapsamındakiler), işyerisağlık hizmetini Sağlık Bakanlığı’na bağlı dönersermayeli kuruluşlardan, iş güvenliği hizmetleriniise 4734 sayılı Kanun hükümlerine göre “ihale”yoluyla alacaklar. Anlaşıldığı kadarıyla bu hizmetya piyasa koşullarında sunulacak ya da kamuyu(Kurum Hekimliği veya Toplum Sağlığı Merkezi)tercih eden hekimlere angarya görev olarak hava-le edilecek.

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

8Ocak-Şubat-Mart 2012

Page 8: “İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU” *Türk Tabipleri Birliği … · 2015. 2. 14. · lerine İlişkin” 161 sayılı sözleşmeleriyle uyumlu “İşçi Sağlığı ve

9Ocak-Şubat-Mart 2012

“İşyeri Hekimi ve İş Güvenliği Uzmanının Çalışma Süreleri”Meselesi“Kanun” işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı-

nın çalışma süresi ile ilgili (m.8/6) önceki tasarıda-ki zamansal verileri artık vermiyor. Çünkü, Bakan-lık söz konusu süreleri ne zaman tanımlasa yarattı-ğı formüller ile alanda kaos yaratıyor. Çalışma süre-leri yasa maddelerinden çıkartılarak yönetmelikle-re gönderme yapıldı (m.30/1) ve olası sorunlarertelenmiş oldu!?

“Kanun”, “tam gün” çalışacaklar ile ilgiliyükümlülüğü tanımlarken, “kısmi zamanlı” istih-dam sağlanacak orta ve küçük işletmelerden sözetmiyor. Çünkü Bakanlık küçük ve orta ölçekliişyerlerinde İSG hizmetleri için ticari işletmeleriöneriyor.

“İşçi Sayısı Ölçütü” Meselesi İş Kanunu 81. maddesi “Kanun” ile yürürlülük-

ten kaldırılacağından “50’den fazla işçi çalıştıranişyerlerinde İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimi hiz-meti ile işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı istih-damı zorunluluğunun sınırları yeni düzenleme ile10 işçi sınırına indiriliyor (m.7/1). Kamu kurum vekuruluşları hariç 10’dan az işçi çalıştıran “çok teh-likeli işler” için yeni düzenleme vadeden Bakanlık,bu düzenlemenin nasıl olacağını “Kanun”da belirt-medi. Bakanlık yetkililerinin “Bir çalışanı olsa datüm işçileri kapsayacak” söylemlerinden sonra“Kanun”da destek sağlanacak ondan az çalışanıbulunan “diğer işyerleri” ile ilgili düzenlemeleryönetmeliklere bırakıldı.

Bakanlık beklentisi şudur; 1–9 işçi çalıştıranişyerlerindeki hizmeti kamu adına SGK aracılığıylaiş kazası ve meslek hastalıkları priminden finanseetmek (m.7/1); 10 ve üzeri işçi çalıştıran tüm işyer-lerinde ise işverenlerin isteğine bağlı olarak (iste-yen işyerinde işyeri sağlık ve güvenlik hizmeti vere-bilir) hizmetin tamamının piyasa koşullarındaOSGB aracılığıyla verilmesi.

ÇSGB, 09.12.2009 tarihinde Resmi Gazete’deyayımladığı “İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimleri ileOrtak sağlık ve Güvenlik Birimleri HakkındaYönetmeliğin Uygulanmasına Dair Tebliğ” ile taşe-ron şirketlerin “işyerlerinde İSG Birimi kurarak altişveren olarak hizmet verebileceğini” öngördü.

Özetle, “tasarruf” politikalarına yönelik bu

uygulamanın varacağı yer; bireysel olarak işyerihekimi ya da iş güvenliği uzmanı olarak çalışmanınimkânsızlaşmasıdır. Bu da şu anlama geliyor; hiz-met ya piyasa koşullarında “dışarıdan” verilecek yada taşeron şirketlerin işyerlerinde işyeri sağlık vegüvenlik birimi oluşturmasıyla hekim ve mühen-disler taşeron tasarrufunda “dışarıdan” gelen ele-manlar olarak işyerine girecekler.

“Diğer Sağlık Personeli” MeselesiTasarı, “işyeri hemşiresi/sağlık memuru” kavra-

mını alandan silmişti. “Kanun” “İşyeri hemşiresi”tanımını “Bakanlıkça yetkilendirilmiş işyeri hemşi-reliği belgesine sahip hemşire/sağlık memuru” ola-rak yaparken (m.3/1ş) bu meslek grubu için “diğersağlık personeli” kavramını kullanıyor (m.3/d, 6/1,30/1) ve bu personelin çalışma koşulları ile ilgilihiçbir düzenleme getirmiyor.

Dünyada ve Türkiye’de “işyeri hemşireliği”bilimdalı ve uzmanlık alanı olarak kabul edilmesi-ne rağmen 1980 ve 2003 yıllarındaki yönetmelik-lerde; 50’den fazla işçi çalıştıran ve işyeri sağlıkbirimi açmak zorunda olan tüm işyerleri için işyerihemşiresi veya sağlık memuru istihdam zorunlulu-ğu vardı. 2006 ve 2008 versiyonu “Taslak”larda“işyeri hemşireliği” tanımı “iş sağlığı ve güvenliğikonularında görev yapmak üzere Bakanlıkça yetkiverilen resmi veya özel kurum ve kuruluşlar tara-fından düzenlenen işyeri hemşireliği eğitim prog-ramlarına katıldıklarını belgeleyen ve Bakanlıkçaaçılacak sınavda başarılı olup Bakanlıkça belgelen-dirilmiş hemşire” olarak yapıldı ve ayrıca işveren-lerin işyeri hemşiresi görevlendirmesi şart koşuldu.Bu kavramlar her yeni düzenleme ile biraz dahasulandırıldı; önce işyeri hemşiresi veya sağlıkmemuru istihdamı için gerekli işçi sayıları yukarıçekildi, sonra bu kavramlar yerine “diğer sağlıkpersoneli” ibaresi ile hafife alınan bu görev için“kayıtların tutulması istatistikî bilgilerin derlenme-si ve yazışmaların yapılması vb” açılımı yapılarakbilimsel değerlendirmeler ve çalışanların sağlığıciddiye alınmadı. Ve sonunda alanın piyasalaşmasıve sağlık hizmeti üzerinden yapılan tasarruflarnedeniyle işyerlerinde ya da piyasada hizmet vere-cek taşeron şirketler için işyeri hemşiresi veya sağ-lık memuru istihdamı tamamen gereksizleştirildi/belirsizleştirildi. “Kanun” tam süreli işyeri hekimigörevlendirilen işyerlerinde diğer sağlık personeligörevlendirilmesi zorunluluğunu kaldırdı (m.6/3).

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

9Ocak-Şubat-Mart 2012

Page 9: “İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU” *Türk Tabipleri Birliği … · 2015. 2. 14. · lerine İlişkin” 161 sayılı sözleşmeleriyle uyumlu “İşçi Sağlığı ve

10Ocak-Şubat-Mart 2012

“Risk Değerlendirmesi” Meselesi “Kanun”, işyerlerinde “risk” kavramının yerleş-

mesini ve sermayedara “risk değerlendirmesi”zorunluluğunun getirilmesini öngörüyor. “Kanun”,esas amacıyla (sorunu değil sorumluyu bulma)bağlantılı olarak “çalışma ortamında bulunan risk-lerin önlenmesi ve/veya önlenemeyen riskleri asga-ri seviyeye indirerek sağlıklı ve güvenli bir çalışmaortamının sağlanması” vurgusunu yapıyor.

“Kanun”, AB Çerçeve Direktifi’nde belirtilen“iş sağlığı ve güvenliğini sağlamada genel önlemeilkelerini, risk değerlendirmesini ve risk yönetimi-ni” esas alıyor ve olmazsa olmaz olarak kabul edi-yor. Ancak, işveren “mesleki risklerin önlenmesive bu risklerden korunulmasına yönelik çalışmala-rı da kapsayacak iş sağlığı ve güvenliği hizmetini …kendisi üstlenebilir” (m.6/1) ve “işveren, riskdeğerlendirmesi yapmak veya yaptırmakla yüküm-lüdür” (m.5, 10/1) gibi açılımlar da yapıyor. İşve-ren, “risk değerlendirmesi sonucu alınacak iş sağlı-ğı ve güvenliği tedbirleri ile kullanılması gerekenkoruyucu donanım veya ekipmanı” da belirliyor(m.10/2).

İşverenlerin kendisine ait işyerlerinde riskdeğerlendirme, korunma ile birlikte işyeri hekimiveya iş güvenliği uzmanı görevini üstlenmesi duru-munda; ÇSGB’nin bu alandaki denetimlerinin%3’den daha az olduğu düşünüldüğünde sonuçlarda tahmin edilebiliyor. Aynı “Kanun”, denetimeksikliğini kapatmak adına ironi yaparcasına “İşye-ri hekimi ve iş güvenliği uzmanları görevlendiril-dikleri işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği ile ilgilialınması gereken tedbirleri işverene yazılı olarakbildirir; bildirilen hususlardan hayati tehlike arzedenlerin işveren tarafından yerine getirilmemesihalinde, bu hususu Bakanlığın ilgili birimine bildi-rir” (m.8/2) yaptırımını getiriyor. Bu yaptırımınkendi işyerinde işyeri hekimliği veya iş güvenliğisorumlusu olan işveren tarafından yerine getiril-memesinin herhangi bir cezai karşılığı da bulun-muyor.

“İşyeri Hekimi ve İş Güvenliği Uzma-nının Yükümlülükleri” Meselesi

“Kanun”, işverenleri iş sağlığı ve güvenliği hiz-metini sunmak için işyerlerinde iş güvenliği uzma-nı ile işyeri hekimi görevlendirmekle yükümlü kılı-yor (m.6/1). Ve işverenler tarafından verilmesizorunlu olan “iş sağlığı ve güvenliği hizmeti” konu-

sunda görevlendireceği iş güvenliği uzmanı ve işye-ri hekimi gibi profesyonellerin sorumluluklarınıtanımlıyor.

Ancak, “Kanun”, yüzünü döndüğü tarafı işaretediyor; işverenler “Çalışanları arasında belirlenenniteliklere sahip personel bulunmaması hâlinde,bu hizmetin tamamını veya bir kısmını ortak sağlıkve güvenlik birimlerinden hizmet alarak” yerinegetirebilecekler.

Hizmet sunan kuruluşlar ile iş güvenliği uzma-nı ve işyeri hekimi, hizmetlerindeki ihmallerindendolayı hizmetin verildiği işyerindeki işverene karşısorumlu olacaklar. “Kanun”, “iş kazası veya meslekhastalığının meydana gelmesinde ihmali tespit edi-len işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanının yetkibelgesi askıya alınır” (m.8/4) ifadesini kullanırken,madde gerekçesinde de “üstlendikleri görevleri ileilgili ihmal ve kusurlu davranışlarından dolayı yet-kilerinin ellerinden alınacağı” gibi katı yaptırımla-rı görebiliyoruz.

İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı alınmasıgereken tedbirleri işverene yazılı olarak bildirecek.Bildirim sonrasında işverenin gereğini yerine getir-memesi durumunda para cezası (şikâyet konusuolursa) uygulanacak. Alınması gereken tedbirler-den hayati tehlike arz edenlerin işveren tarafındanyerine getirilmemesi halinde iş güvenliği uzmanı veişyeri hekimi durumu Bakanlığa bildirecek.

Bu bildirimin yapılmasının koşulları var mı? Yada bildirim yapılmaz ise ne olur? Bildirim yapılır isene olur? Sorularının karşılığı “Kanun”da bulunmu-yor. Bu soruların yanıtı iş güvencesi olduğu veolmadığı durumlar için ayrı ayrı verilebilir.

“Kanun” (m.8/7), “Kamu kurum ve kuruluşla-rında ilgili mevzuata göre çalıştırılan işyeri hekimiveya iş güvenliği uzmanı … asli görevlerinin yanın-da … çalışmakta oldukları kurumda veya diğerkurum ve kuruluşlarında … görevlendirilebilirler”angarya yaptırımını getiriyor. “Kanun” böyle birgörevlendirmede 80 saatten fazlasına ücret öden-mesini uygun görmüyor.

İşyeri Hekimi ve İş Güvenliği UzmanıEğitimleri“Kanun”, işyeri hekimi olarak; “iş sağlığı ve

güvenliği hizmetlerini yürütmek üzere Bakanlıkçayetkilendirilmiş işyeri hekimliği belgesine sahiphekimi” ve iş güvenliği uzmanı olarak; “iş sağlığı ve

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

10Ocak-Şubat-Mart 2012

Page 10: “İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU” *Türk Tabipleri Birliği … · 2015. 2. 14. · lerine İlişkin” 161 sayılı sözleşmeleriyle uyumlu “İşçi Sağlığı ve

11Ocak-Şubat-Mart 2012

güvenliği alanında görev yapmak üzere Bakanlıkçayetkilendirilmiş iş güvenliği uzmanlığı belgesinesahip mühendis, mimar veya teknik elemanı”tanımlıyor. “Kanun”, eğitim kurumu olarak; “İşye-ri hekimliği, iş güvenliği uzmanlığı ve işyeri hekimidışında diğer sağlık personelinin eğitimlerini ver-mek üzere Bakanlıkça yetkilendirilen kamu kurumve kuruluşlarını, üniversiteleri ve Türk TicaretKanununa göre faaliyet gösteren şirketler tarafın-dan kurulan müesseseleri” tanımlıyor (m.3/1).

Önceki taslaklarda işyeri hekimi ve iş güvenliğiuzmanı eğitimleri ve bu eğitimi verecek kurum vekuruluşlar yasa maddeleri ile ayrıntılandırılmışken“Kanun”, bu düzenlemelerin yönetmeliklerleyapılmasını uygun görmüş (m.30/1). Üniversitelerive meslek örgütlerini yok sayarak piyasaya yönlen-dirilen eğitimlerle, para ile satılan belgelere dönüş-türülen eğitim anlayışı, günübirlik düzenlemelerizorunlu hale getirdiğinden; Bakanlık yasa maddesiyerine yönetmelik üzerinden alanı düzenleme ter-cihini kullanarak tasarıyı değiştirdi.

Diğer taraftan, devlet adına hiçbir girişimdebulunmadığı halde 25 yıllık emeği hiçe sayanBakanlık; meslek örgütleri tarafından verilenonbinlerce sertifikayı “yok sayan” yasal düzenle-meler yapmıştı. Danıştay’ın verilen birçok sertifi-kayı geçersiz sayması üzerine alanda istihdam edi-lecek işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı bulmak-ta zorlanan aynı Bakanlık tüm sertifikaları “varsayan” düzenlemelere “Kanun”da yer verdi (Geçi-ci Madde 4 ve 5). Bu durumu bir başka açıdandeğerlendirdiğimizde; Bakanlık yasa metnindemeslek örgütlerine sağladığı olanakla TTB veTMMOB cephesindeki muhalefetin direncini dekırmış oldu. Bu sebepledir ki, TTB ve TMMOBson “Kanun”a anlamlı muhalefet etmediler.

Çalışanların Hak ve Yükümlülükleri

“Çalışanların yükümlülükleri” meselesi“(1)Çalışanlar, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili

aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimat-ları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerin-den veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanla-rın sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşürmemek-le yükümlüdür. (2) Çalışanların, işveren tarafındanverilen eğitim ve talimatlar doğrultusunda yüküm-lülükleri şunlardır: a) İşyerindeki makine, cihaz,araç, gereç, tehlikeli madde, taşıma ekipmanı ve

diğer üretim araçlarını kurallara uygun şekilde kul-lanmak, bunların güvenlik donanımlarını doğruolarak kullanmak, keyfi olarak çıkarmamak vedeğiştirmemek. b) Kendilerine sağlanan kişiselkoruyucu donanımı doğru kullanmak ve korumak.c) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tesis vebinalarda sağlık ve güvenlik yönünden ciddi veyakın bir tehlike ile karşılaştıklarında ve korumatedbirlerinde bir eksiklik gördüklerinde, işvereneveya çalışan temsilcisine derhal haber vermek.”(m.19)

“Kanun”a göre kurallara (işverenin talimatları-na) uymak çalışanların görevlerindendir. “Çalışan-ların sağlık ve güvenlik kurallarına uymamalarıkendi görevlerinin yanında diğer çalışanların sağlıkve güvenliği ile işyerinin güvenliğini de tehlikeyeatacaktır. Bu nedenle, işverenin talimatı gereğikendi sağlık ve güvenliklerinden sorumlu oldukla-rı gibi hareketlerinden diğer çalışanların etkilen-mesinden de sorumlu olacaklar” (Gerekçe’den).

Özetle; işveren/sermayedar işçi ve emekçilerihem kendi sağlıklarından, hem diğer işçi ve emek-çi sınıf kardeşlerinin sağlıklarından, hem de işye-rindeki üretim araçları ile kişisel koruyucu donanı-mın zarar görmesinden sorumlu tutacak.

“Çalışmaktan kaçınma hakkı” meselesiİş Kanunu’ndaki “çalışmaktan kaçınma hakkı”

“Kanun”, içerisinde (m.13) yeniden düzenlendi:“(1) Ciddi ve yakın tehlike ile karşı karşıya kalançalışanlar kurula, kurulun bulunmadığı işyerlerin-de ise işverene başvurarak durumun tespit edilme-sini ve gerekli tedbirlerin alınmasına karar veril-mesini talep edebilir. Kurul acilen toplanarak, işve-ren ise derhâl kararını verir ve durumu tutanaklatespit eder. Karar, çalışana ve çalışan temsilcisineyazılı olarak bildirilir. (2) Kurul veya işverenin çalı-şanın talebi yönünde karar vermesi hâlinde çalı-şan, gerekli tedbirler alınıncaya kadar çalışmaktankaçınabilir. (3) Çalışanlar ciddi ve yakın tehlikeninönlenemez olduğu durumlarda birinci fıkradakiusule uymak zorunda olmaksızın işyerini veya teh-likeli bölgeyi terk ederek belirlenen güvenli yeregider. Çalışanların bu hareketlerinden dolayı hak-ları kısıtlanamaz. (4) İş sözleşmesiyle çalışanlar,talep etmelerine rağmen gerekli tedbirlerin alın-madığı durumlarda, tabi oldukları kanun hüküm-lerine göre iş sözleşmelerini feshedebilir.”

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

11Ocak-Şubat-Mart 2012

Page 11: “İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU” *Türk Tabipleri Birliği … · 2015. 2. 14. · lerine İlişkin” 161 sayılı sözleşmeleriyle uyumlu “İşçi Sağlığı ve

12Ocak-Şubat-Mart 2012

“Kanun”, “ciddi ve yakın tehlike” tanımlaması-nı aynı zamanda “Acil durum planları” başlıklı11’inci maddede yapıyor. “Kanun”a göre bir tehli-kenin sadece “ciddi” olması ya da sadece “tehlike-li” olması yetmiyor, her iki durumun beraberliğineilaveten “önlenemez” olduğu durumda yani işçi“ölümle karşılaşırsa” söz konusu “hak” kullanılabi-liyor. Yani işçi ölüm tehlikesini görecek ve işvereneveya işveren vekiline başvuracak, işveren veyaişveren vekili durumu derhal inceleyerek kararverecek, karar yazılacak, çalışana ve varsa iş sağlı-ğı ve güvenliği çalışan temsilcisine bildirilecek…Ve çalışan işyerini veya tehlikeli bölgeyi terk ede-rek belirlenen güvenli yere gidecek... “Kanun”agöre; işçi isterse çalışmaktan kaçınabilir, istersebölgeyi terk edebilir veya isterse iş sözleşmesini fes-hedebilir. Bu bir “hak” olmaktan ziyade; iş güven-cesi sorununun çözülemediği, haksız işten çıkart-maların önlenemediği, fazla çalıştırmaya sınırkon(a)madığı bir ortamda işçi ölmez sağ kalırsaolsa olsa “işçinin işten atılma hakkı” olabilir.

“Kanun”a göre çalışanlar “ciddi, yakın ve önle-nemez tehlike” ile karşılaştıklarında çalışmaya zor-lanamayacaklar ve işi bırakıp daha güvenli bir yeregidebilecekler. Örneğin; Aşkale’de gölet içerisindedeniz bisikletiyle “ciddi, yakın ve önlenemez tehli-ke” ile karşılaşarak mahsur kalan beş TEDAŞ işçi-si; a) görevi reddedebilecek, b) işverene başvura-rak durumun tespitini isteyebilecek, c) varsa İSGKurulu’nu acil toplantıya çağırabilecek… İşverenveya Kurul kararına göre işçiler yeniden bir kararverecekler! Tabi bu sırada soğuktan donmazlar-sa!... Söz konusu 13’üncü madde 4857 sayılı İşKanunu’nda (m.83) “işçilerin hakları” adı altındamevcut ve dokuz yıldır yürürlükte. Nedendir bilin-mez “Taslak” 83’üncü maddeyi yürürlükten kaldı-rırken yeniden bir “hak” tanımı yapıyor. Eğer bumadde bir hak olsaydı hükümetin tüm kurumlarıy-la gündeme aldığı Tuzla Tersaneleri sorunları çözü-me kavuşur, ölümler olmazdı. İş cinayetleri artmaz,azalırdı. Sormak gerekir “çalışmaktan kaçınmahakkı” tersanelerde ve diğer iş cinayetlerininyaşandığı iş kollarında ne kadar kullanıldı?

“Çalışanların görüşlerinin alınması ve katılımlarının sağlanması” meselesi“Kanun”un “Çalışanların görüşlerinin alınması

ve katılımlarının sağlanması” başlıklı 18’inci mad-

desinden: “(1) İşveren, görüş alma ve katılımınsağlanması konusunda, çalışanlara veya iki vedaha fazla çalışan temsilcisinin bulunduğu işyerle-rinde varsa işyeri yetkili sendika temsilcilerineyoksa çalışan temsilcilerine aşağıdaki imkânlarısağlar: a) İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili konulardagörüşlerinin alınması, teklif getirme hakkınıntanınması ve bu konulardaki görüşmelerde yeralma ve katılımlarının sağlanması. b) Yeni tekno-lojilerin uygulanması, seçilecek iş ekipmanı, çalış-ma ortamı ve şartlarının çalışanların sağlık vegüvenliğine etkisi konularında görüşlerinin alın-ması. (2) İşveren, destek elemanları ile çalışantemsilcilerinin aşağıdaki konularda öncedengörüşlerinin alınmasını sağlar: a) İşyerinden görev-lendirilecek veya işyeri dışından hizmet alınacakişyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve diğer personelile ilkyardım, yangınla mücadele ve tahliye işleriiçin kişilerin görevlendirilmesi. b) Risk değerlen-dirmesi yapılarak, alınması gereken koruyucu veönleyici tedbirlerin ve kullanılması gereken koru-yucu donanım ve ekipmanın belirlenmesi. c) Sağ-lık ve güvenlik risklerinin önlenmesi ve koruyucuhizmetlerin yürütülmesi. ç) Çalışanların bilgilendi-rilmesi. d) Çalışanlara verilecek eğitimin planlan-ması.”

Peki, işveren çalışanların önceden görüşünüalmaz ise ne olur? Yanıtı “Kanun” veriyor: Doğru-luğu kanıtlanırsa işveren 1000 TL para cezası öder(m.26/1).

“Yönetişim” oyununun; “Kanun” TBMM’degörüşülürken “tarafların görüşünü almak” olarakyaşandığı durumu, işliklerde işverenin işçi veemekçiyle “görüşlerinin alınması ve katılımın sağ-lanması” biçiminde yaşanacağı açıkça ortada.

“Çalışanların bilgilendirilmesi ve eğitimi” meselesi“Kanun”, çalışanların işyerinde karşılaşacakları

sağlık ve güvenlik konularıyla birlikte “yasal hakve sorumlulukları” hakkında gerekli bilgiyi almala-rının sağlanmasını öngörüyor (m.16,17). “Kanun”bütün olarak değerlendirildiğinde; “bilgilendirmeve eğitim” talimatlarla sorumluluğun alt kademe-lere yüklenmesinin ön şartı olarak kabul ediliyor.Nitekim “Gerekçe”de mesaj veriliyor; “Genelönleme ve koruma politikalarının son prensibiçalışanlara talimat verilmesidir. Bu talimatlar ile

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

12Ocak-Şubat-Mart 2012

Page 12: “İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU” *Türk Tabipleri Birliği … · 2015. 2. 14. · lerine İlişkin” 161 sayılı sözleşmeleriyle uyumlu “İşçi Sağlığı ve

13Ocak-Şubat-Mart 2012

öngörülen işe ilişkin riskler tanımlanarak ve alın-ması gereken önlemlerden bahsedilerek, çalışanla-rın işi güvenli bir şekilde yapmaları sağlanacaktır.”

“İş Sağlığı ve iş güvenliği çalışan temsilcisi” meselesiİşyerlerinde “çalışan temsilcisi” olarak “iş sağlı-

ğı ve güvenliği konularında çalışanları temsiletmeye yetkili çalışanı” tanımlayan (m.3/c)“Kanun” temsilci seçiminin kuralını da belirliyor.Önceki taslaklarda “bütün çalışanların katılımı ileyapılacak seçim” yoluyla belirlenen temsilci seçi-minde ‘kural’ değiştirilerek; “çalışanlar arasındayapılacak seçim veya seçimle belirlenemediğidurumda atama yoluyla görevlendirilir” şeklinedönüştürüldü (m.20). Sendikasızlaştırmayı başa-ran işveren/sermaye ve devlet, seçim yerine ata-mayı önceleyerek kendi seçtiğini “çalışan temsilci-si” gibi gösterecek.

İş Kazası ve Meslek Hastalıkları“Kanun”, iş kazaları ve meslek hastalıklarının

önlenmesi konusunda ciddi iddialarla ortaya çıktı.İş Kanunu ve SSGSS Kanunu’nda bulunan düzen-lemelere ek bir düzenleme getirmemesine rağmenmedyadaki yasa tanıtımlarında “iş kazalarının veişçi ölümlerinin azalacağı” mesajları verildi.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından2011 yılında tespit edilen iş kazası sayısı 69.227,meslek hastalığı sayısı ise 688 olarak duyurulmuş-tur (8). Son 9 yılda (2003–2012 arası) görülen işkazalarının ortalaması 73.718, meslek hastalıkları-nın ortalamasını ise 590 olarak hesaplanmaktadır.İş kazası sonucu 2011 yılında 1563 kişi ölmüş ve2086 kişi malul duruma düşmüştür. Son 9 yıldakaza sonucu ölümlerin ortalaması 1156 ve malulkalan sayılarının ortalaması ise 1659 olarak bulun-muştur. İş kazalarında dünyada hep başa güreşenTürkiye’de AKP iktidarı döneminde önemli birdeğişim yaşanmış, durum giderek daha da kötüyegitmiştir. Kaza sayıları hileli yöntemlerle ortalama-nın %6’sı kadar düşürülürken, kaza sonucu ölüm-ler ortalamanın %35’i, kaza sonucu maluliyet iseortalamanın %26’sı kadar artmıştır.

Uluslararası tespitlere baktığımızda; her binçalışan için yılda 4–12 yeni meslek hastalığı olgusubeklenmektedir (9). Türkiye’de çalışma yaşamındaaktif yer alan 23 milyon emekçi üzerinden yapılan

bir başka hesaplama yöntemine göre her yıl 100 ile300 bin arasında meslek hastalığının tespiti bek-lenmelidir. Bu tabloya rağmen meslek hastalıkla-rıyla ilgili devlet-sermaye suskunluğu devam edi-yor.

Anlaşılan odur ki; iş kazalarının toplu iş cina-yetlerine dönüştüğü çalışma ortamlarında herhan-gi bir iyileşme olmayacak, meslek hastalıklarınailişkin ‘suskunluk’ devam edecek. “Kanun” Gerek-çesi’nde ifade edildiği gibi “iş kazalarının veya orta-ya çıkan meslek hastalıklarının işyerinden miyoksa çalışanların kurallara uymadaki ihmallerin-den mi kaynaklandığının tespiti yapılacak ve bunagöre gerekli tedbirlerin alınması sağlanmış olacak.”Yani “günahkârlar” aranacak; işveren “eğitim, bil-gilendirme ve talimat” yükümlülüğünü yerinegetirmişse, işyerinde profesyonel çalışanlar vekazaya uğrayan işçiler/emekçiler olayın sorumlusuolarak tanımlanacaklar.

Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi“Ülke genelinde iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili

politika ve stratejilerin belirlenmesi için” kurulan“tavsiyelerde bulunmak” gibi bir görevi üstlenenUlusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi ağırlıklı ola-rak hükümet temsilcileri ve bürokratlardan (25üyenin 13’ü atanmış, 12 üye ise seçilmiş) oluşmak-tadır. Seçilmişlerin bazıları da işveren örgütü ya dahükümet güdümlü örgütlenmeler adına katılmak-tadır (m.21). Bu düzenleme ile salt çoğunluğu sağ-layan siyasi iradenin “sosyal diyalog” adına (aslısosyal monolog) kararlar alarak alanla ilgili “tavsi-yelerde” bulunması beklenmektedir.

Yürürlükten Kaldırılan ve Değiştirilen Hükümler“Kanun”, 4857 sayılı İş Kanunu’nda bulunan

işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili tüm maddeleriyürürlükten kaldırıyor. Kimi maddeler “Kanun”dabenzer veya değişik ifadelerle yer alıyor, kimi mad-deler ise hiç yer almıyor.

Kaldırılan ya da değiştirilen maddelerden bazı-ları: İşverenlerin ve işçilerin yükümlülükleri(m.77), İş sağlığı ve güvenliği yönetmelikleri(m.78), İşin durdurulması veya işyerinin kapatıl-ması (m.79), İş sağlığı ve güvenliği kurulu (m.80),İş sağlığı ve güvenliği hizmetleri (m.81), İşçilerinhakları (m.83), Ağır ve tehlikeli işler (m.85,86),

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

13Ocak-Şubat-Mart 2012

Page 13: “İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU” *Türk Tabipleri Birliği … · 2015. 2. 14. · lerine İlişkin” 161 sayılı sözleşmeleriyle uyumlu “İşçi Sağlığı ve

14Ocak-Şubat-Mart 2012

On sekiz yaşından küçük işçiler için rapor (m.83),Gebe veya çocuk emziren kadınlar için yönetmelik(m.88)…

“Kanun”, çalışanların sağlık raporu almazorunluluğunu “tehlikeli” ve “çok tehlikeli” işyer-leri ile sınırlı tutuyor (m.15).

“Kanun”, İş Kanunu’nda geçen “İşyerininkapatılması” (m.79) yaptırımını yasa metnindençıkartıyor.

“Kanun”, İş Kanunu’ndaki; “Çocuk ve gençişçiler için alınması zorunlu sağlık raporları ile geceçalışanlara verilecek sağlık raporları” (m.69),“Çıraklara tanınan iş sağlığı ve güvenliği hakkı”(m.4/f), “Sağlık kurulları bakımından günde ancakyedibuçuk saat ve daha az çalışılması gereken işler”(m.63) ile ilgili düzenlemeyi iptal ediyor (m.37).İptal edilen düzenlemeler için ne yapılacağı isebelirsizliğini koruyor.

Yürürlük“Kanun” birçok konuyu yönetmeliklere havale

etti. Bakanlık bürokratlarının ‘ellerini ovuşturarak’ve büyük keyif alarak hazırlayacakları metinlerüzerinden Türkiye’de işçi sağlığının kaderi belirle-necek. “Kanun”, yayımı tarihinden itibaren;50’den az işçisi olan işyerlerinden; tehlikeli ve çoktehlikeli işyerlerinde 1 yıl sonra, az tehlikeli işyer-lerinde 2 yıl sonra, diğer işyerlerinde 6 ay sonrayürürlüğe girecek (m.38).

İş Cinayetleri “İş Sağlığı ve GüvenliğiKanunu” ile Önlenemez“İSG Kanunu” aslında işçi sağlığı alanı üzerin-

den devletin kendisini daha bir açık etmesi/tanım-lamasıdır.

“Kanun”a karşı “gördük, sobe” denmelidir.Devlet denilen “zahiri-fuluğ” yapıyı bu “Kanun”,üzerinden görünür kılmalı-teşhir etmeli, çözümle-melidir. Ve denmelidir ki; Ne kadar fazla yasaçıkarsa devlet bir o kadar çürümüştür.

Sermayenin kâr hırsı ateşinde pişirilip pişirilipişçi sağlığı alanına devlet-hükümet işbirliği üzerin-den servis edilen “Kanun” işçiler/emekçiler için“yok hükmündedir”. Bu ateşi söndürecek olan ise;sınıfın tarihsel belleği ve örgütlü gücüdür.

Tek-tek maddeler üzerinden “içeriye sıkışıp kal-mak”, “yönetişim” oyununa gelmek anlamsızdır.Çünkü bu “Kanun”u işçilere/emekçilere servis

edenler zaten “en mükemmeli” bulmuştur! Onla-rın yapmak istediği; Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanı’nın söylediği gibi, kendi mutfaklarındahazırlayıp işçiye/emekçiye sundukları yasanın“ikna turunu tamamlamak”tır. Kendi varlıkları içinuluslararası ağa-babalarının yolundadırlar. Ve ağa-babalarının işçi sağlığında durumları da hiç iyideğildir. AB ülkelerinde işçi sağlığı meselesininboyutunu, daha önceki yıllara göre durumlarınıniyi olmadığını ise Avrupa’daki sınıf kardeşlerimizyaşıyor, biz de biliyoruz.

Şimdi ne mi yapmalıyız?“İşçilerin/emekçilerin kapital birikim sürecin-

deki uygun toplumsal rollerini başarması kapasite-si” olarak tanımlanması gereken kapitalist üretimilişkileri içerisindeki “sağlık” tanımını, öncelikleDünya Sağlık Örgütü’nün sınıfsal bağlamındankoparılmış/aldatmaca “sağlık” tanımının yerinekoymalıyız.

Bu sınıfsal perspektif zemininden aldığımızgüçle kapitalist üretim ilişkilerini ve patronları“kendi yasaları”yla da yargılamalıyız. Kapitalizminömrünü uzatmak için sahneye çıkan ve sınıflarara-sı uzlaşma örgütü görevini üstlenmiş olan ILO’yagöndermeler yaparak “Kanun”u hazırlayanları,yine ILO’nun “kaza tanımı”ndan yola çıkarak ken-dine yasa yapanları iş kazalarından ölenişçilerin/emekçilerin katili olduklarını/cinayet işle-diklerini haykırmalıyız. Ve bu sistemde iş kazaları-nın, meslek hastalıklarının azaltılması söyleminin“bir şey” olduğunu, ancak “başka da bir şey olma-dığını” sınıfsal perspektifle anlatabilmeliyiz. Bir tekiş kazası-meslek hastalığı tanısı/ölümü olsa dahibunun bu sistemin cinayeti olduğunu açılımlayabi-lecek ve bu söylemi eyleyebilecek güce kavuşmalı-yız.

Sistemi sorgulatmadan, kapitalist üretim ilişki-lerinin işçi sağlığının sorumlusu olduğunu gizleye-rek “Kanun”un önümüze konulup tartıştırılmasınamüsaade etmemeliyiz (Bakın bu topraklarda OnurHamzaoğlu yargılandı, niye? Sanayinin çevre veinsan zehirlediğini daha önceleri de akademisyen-ler yazmıştı, araştırmıştı. Ama Onur Hamzaoğ-lu’nun şahsında bir şey oldu: Bu değerli bilim insa-nı daha önce yazılan araştırmaların yapmadığınıyaptı. Durumun sistemle bağını kurdu. Lime limedökülen kapitalist sisteme vurdu. Ve üniversitesin-

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

14Ocak-Şubat-Mart 2012

Page 14: “İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU” *Türk Tabipleri Birliği … · 2015. 2. 14. · lerine İlişkin” 161 sayılı sözleşmeleriyle uyumlu “İşçi Sağlığı ve

15Ocak-Şubat-Mart 2012

den, belediyesine kadar bu sisteminsanayicinin/işverenin/sermayenin yanında olduğu-nu huzura çıkardı. Ancak “minareyi saklayacakkılıf bulamadılar”).

Yasakoyucu, işçi sağlığı alanında da “illüzyonistyöntemle” sermayenin çıkarlarını işçilerin/emekçi-lerin çıkarları gibi göstermeye devam ediyor. Bir“epistemik şiddet” uyguluyor. Devletin yapısı gere-ği olan “zor ve şiddet” şimdilerde Avrupa’dandoğru “İngiliz Centilmenliği” inceliğindeişçiler/emekçiler ve onların örgütleri, DMKÖ ile“toke edilme”ye çalışılıyor. Ama bilelim ki; bu cen-tilmenlik edasıyla el uzatanlar “toke etme”yi kabuletmeyen işçileri/emekçileri karşısında görürse dev-letin zor ve şiddeti daha açık hale gelecek. “İSGKanunu” ile sermaye sınıfıyla işçi sınıfı arasında“tarafsız” görünen “anlaştırıcı” devletin yüzü/kıble-si o zaman çıplak görünür hale gelecek.

Sermayenin kendi içerisindeki çelişkileri vedevlet/hükümet ile sermayenin ufak-tefek frot-manları olsa da sınıf refleksleri gereği bu Kanun’daortaklaştılar. Çünkü işçi ve emekçi sınıfı anlamlıbir örgütlenme gücüne ve emek-sermaye arasında-ki uzlaşmaz tarihsel çelişkide henüz daha çubuğukendi sınıf aidiyetine doğru bükecek bir donanımasahip değil. Ve iş kazaları ile meslek hastalıkların-dan dolayı ölümler-cinayetler de devam edecek.Tüm meseleleri bu cinayetleri kime yıkacaklarınınyasasını oluşturmaktı. Yani “yasal cinayetlerin”yazılımını, “sosyal taraf(lar)” dedikleri DMKÖ ilesendikalar üzerinden tamamlamaya çalıştılar. Ser-maye sınıfını cinayetlerin sorumluluğundan kurta-rıp, “profesyonel” dediklerini (iş güvenliği uzmanı,işyeri hekimi…) yasanın giyotini altına aldılar.Yönetmelikleriyle birlikte yürürlüğe girecek bu“Kanun”da “her şeyin sorumlusu” işveren (sizbunu sermaye-patron olarak okuyun) gibi görünsede bunun rücu yollarının da açık olduğunu hepi-miz biliyoruz. İşçiler/emekçiler ölecek, iş güvenliğimühendisi, işyeri hekimi rücu sistemiyle sorumluhale getirildi. Ve böylece bir kez daha iş cinayetle-rinin sorumlusunun kapitalist üretim ilişkileriolduğu gizlenecek; sistemin devamı içinbireyler/profesyoneller yargılanacak.

Daha da ilerisini ifade etmek gerekirse; işverensorumluluğunu “talimatlar ve eğitimlerle” işgüvenliği uzmanı ve işyeri hekimi üzerinden işçile-

re/emekçilere yıkıyor. Yani işçi/emekçi kendisininve sınıf kardeşinin sakat kalmasından, ölmesindensorumlu hale getiriliyor.

Elbette ki kapitalist üretim ilişkileri içerisinde-ki “ekonomi-politik yasa” gereği sermaye semirir-ken, “hukuksal yasa” gereği birilerinin bu bedeliödemesi gerekecek. Ama sistemin üzerini örteme-diği/gizleyemediği bir gerçek var: İşçilerin/emekçi-lerin öleceği, üretirken-tükeneceği… “Kanun”dakimesele sadece “suçluyu aramak”, “suçluyu bul-mak”. Hatta bu suçlu yeri geldiğinde tek tek işve-ren de olabilir. Ancak kapitalist üretim ilişkilerisuçlu olamaz! Çünkü bu sistem elinden gelen herşeyi işçiler/emekçiler için yapıyor! Hatta tek tekişverenleri bile yargılayıp mahkûm edebiliyor/ede-cek. Ve elbette ki; bu haliyle işçilerin nezdinde bilesistemi daha bir meşrulaştırmış-güçlendirmiş ola-rak…

Süresi dolunca yürürlüğe girecek bu “Kanun”ailişkin “elinize sağlık” demek ve/veya bu anlamagelecek sözler sarf etmek, sanki genel olarak işçile-re/emekçilere faydalı da ancak içinde biraz düzelt-melere ihtiyaç var anlamına gelecek tarzlar üzerin-den politika yapmak; ait olduğu sınıfsal zeminitanımlayamamak ya da en hafifinden kafa karışık-lığı yaşa(t)maktır.

Son söz: bu “Kanun”, işçiler/emekçiler için“kabul edilemez risk grubundadır.”

Kaynaklar1. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, 30.6.2012

tarih ve 28339 sayılı Resmî Gazete.2. Bilaloğlu, E. “Devletin Yeniden Yapılanması ve Sağlık”,

TTB/Toplum Hekim Dergisi, 2011;26;6:472.3. Öngen, T. “Devletin Yeniden Yapılanması, TTB/Toplum

ve Hekim Dergisi, 2011;26;6:408.4. Öngen, T. agm, sayfa: 410.5. Öngen, T. agm, sayfa: 408.6. Öngen, T. agm, sayfa: 411.7. Emiroğlu, C., Koşar, L. “Toplumsal ve Bireysellik

Diyalektiğinde İşyeri Hekimi ve İş Güvenliği Uzmanı Eğitimleri”, TTB Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, 2010;35:2-13.

8. İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in verdiği soru önergesine ÇSG Bakanı Faruk Çelik’in 02.03.2012 tarihinde verdiği yanıttan.

9. Harrington, JM., Gill FS., Aw, TC., Gardiner, K. Occpational Health; 4th Edition 1998.�

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

15Ocak-Şubat-Mart 2012