Şahİn - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · sapmakyanlış ve zararlıdır.ayrıca bu, ai...

2
ENBiYA men-B. Peygamberler Tarihi tanbul 1977). : '?-?Unun, ll, 1328; GAL Suppl., 591-592; Günay Tümer, "Kastamonu Halk Kütüphanesindeki Türkçe Kasasu 'l- Enbiya", Birinci Milli Türkoloji Kongresi : 6-9 1978, 1980, s. 43-49; "Araisü'l-mecalis", lll, 265-266; gül. Kur'an 1994, s. 30- 39; Enbiya ve Türki- ye Kütüphanelerindeki Enbiya Nüsha- TKA,XX.VI/2 ( s. 235-242; T. al-Anbiya'" , Ef2 (Fr.J, V, 177-178; Kara. Enbiya", TDEA, V, 333-335; rahim XXIII, 195- 199; Abdülhamit k. a.e., XXIII, 199-202. M. SüREYYA A L (bk. _j KISASÜ'l-KUR'AN (bk. K ISSA). L _j Kl SlTLI L (bk. _j Kl SKALlK L _j Dini metinlerde Arapça gayret kelimesi nin kendi mahremini yönünde izzet-i nefsine. ve namusuna zarar verecek durum- lardan duy- gusal tepki", daha özel olarak da "erkek veya cinsel ilgisine kendi koruma ve savunma duygusu" manasma gelir lll, 401; Lisanü'l-'Arab, "gyr" md.; el- s. 347). ve sevgi söz konusu ortaya bir duy- gudur. Dar anlamda bir tercih zaman ve Bil- gi, sanat, nüfuz, güç, mal, mevki gibi top- lumun elden git- mesi korkusu ve koruyup kolla- ma de genel olarak kav- ifade edilir. in- kendini, evini ve ailesini. ülkesini, aidiyet olan her koruma duygusu için de gayret kulla- belirtir . 496 sahip imkanlah çekememe" gelen ,n asetten olup ondan daha ahlaki hasedin her türü kötü olarak rken makul ve ölçüde tutul- gerekli olan bir tepkidir. Bir kimsenin ve kendine ait olan bir hak ve menfaati ha- set gayret olarak nitelendirilir. Çün- kü bu tabii ve bir se- vip bir kimseyi ve bir koruma esirge- mesi sonucunu kiskanma duy- gusu ve bundan kaynaklanan eylemler, yükselme, ilerleme. namus ve iffetin, hak ve menfaatlerin muhafa- için gerekli bir tutum ve olarak kabul edilir IX, 6405-6406). Bu sebeple islam ahlak kül- türünde dengeli bir duygusu asalet. namus. iffet ve temeli ve bir onur ifadesi olarak kabul Nitekim gayret kelimesi klasik sözlüklerde "hamiyet" yönelik koyma duygusu ve iradesi) ve "enefet" (izzet-i nefis) de (Lisanü'l-'Arab, "gyr" md.;Ta- cü'l-'arüs, "gyr" md.). Gazzallhamiyet, iz- zet-i nefis. her nor- mal bulunan ve bir tür savunma olan gazap duy- gusunun ve din ölçüleri çerçevesinde faaliyet göstermesiyle ortaya er- demler olarak bu erdem- lerden yoksun ciddi bir eksiklik alim, harniyet duygusunun halinde izzet-i nefsinin de zaafa bütün onun duygusundan mahrum na yol ifade Hz. Peygamber'in olmakla övün- anlatan hadisi (Buhar!, 107; Müslim, "Li'an", 16) ya', lll, 167-169). hayvanlarda ve insanlarda bu- lunan bir duygu olarak görür ve bu duy- gunun zaafa veya ortadan ahlaki ge- rileme ve çöküntü (Tavku'l-hamame, s. 238, 246). Günümüz- de ilim kül- türel kökenli olarak kabul etmelerine kar- genelde bu duygu ve do- ve üniversal savunan- lar daha (Sillamy, s. 156). insan var olan ve duygular gibi da ken- iyi ya da kötü Ancak ortaya biçimine, niyete ve ahlaki olan gö- re bir Bu olumlu bir meydana gelmesinde ahlaki bir fazilet olarak kabul edilir. Hz. Peygamber'in hadislerinde bu an- lamdaki kiskanma üstün bir karakter diye ve müminlere ol- kadar Allah'a ve Peygamber'e de izafe (Müsned, 408; ll, 235, 30 326, 343, 387, 520, 536; Buhar!, "Ni- 107, 108; Müslim, "Li'an", 17, "Tev- be", 32-38;Tirmizl, "Raç!a'", din dilinde "gayretullah" linde ifade edilir ve kötü, çirkin, gayretullaha mutlaka ceza göreceklerine ve sahip bir ortak diye de hadiste nitelendi- rilmesini bu uygun olarak maya Ona göre "kulu üzerinde ulQhiyyet sa- dece kendisine ait yal- kendisine ibadet ve itaat edilmesini istemesi, bu konuda birinin ortak demektir (er- Risal e, ll, 512). olumlu ve olumsuz yönle- rini birbirinden etmek önemlidir. belirtileri ki görü- dini-ahlaki ve vurumu gibi olsa da çok defa zaaf ve bencilce dürtülerden Gerek Ekrem'in hadislerinde ge- rekse müslüman alimierin da bu nma dikkat görül mektedir . Ni- tekim bir hadiste ve sev- belirtilerek birincisinin bir · dayanan ikincisinin ortada bir durum yokken ortaya konan ifade Ma ce, 56; b k. Kay- yim ei-Cevziyye, s. 82). ve namusu koruma yönündeki kocaya dü- bir görev olarak gören Gazzall bu ko- nuda gitmeyi de bulmamak- ta ve orta yolu tavsiye etmektedir. Ona göre sonu varacak göz yummamak gerekir; fakat il- gili bir kanaatin yol açacak gereksiz yere vesveseye da Mesela ka- gizli hallerini (teces- süs) varacak kadar

Upload: others

Post on 18-Oct-2020

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: ŞAHİN - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · sapmakyanlış ve zararlıdır.Ayrıca bu, AI Iah'ın Kur'an'da açıkça yasakladığı (el Hucurat 49/1 2) suizanna girer (İf:ıya',

KISAS-ı ENBiYA

men-B. Ateş , Peygamberler Tarihi (İs­tanbul 1977).

BİBLİYOGRAFYA :

Keşfü '?-?Unun, ll, 1328; Brockeımann , GAL Suppl., ı, 591-592; Günay Tümer, "Kastamonu İl Halk Kütüphanesindeki Türkçe Kasasu ' l­Enbiya", Birinci Milli Türkoloji Kongresi : 6-9 Şubat 1978, İstanbul 1980, s. 43-49; a . mıf., "Araisü'l-mecalis", DİA, lll, 265-266; İdris Şen­gül. Kur'an Kıssalan Ü~erine, İzmir 1994, s. 30-39; İsmet Cemiloğlu. " Kısas-ı Enbiya ve Türki­ye Kütüphanelerindeki Kısas-ı Enbiya Nüsha­ları" , TKA,XX.VI/2 ( ı989), s . 235-242; T. Nageı, "l):ışaş al-Anbiya'" , Ef2 (Fr.J, V, 177-178; İsmail Kara. "Kısas-ı Enbiya", TDEA, V, 333-335; İb­rahim Hatiboğıu , "İsrailiyat", DİA, XXIII, 195-199; Abdülhamit Birışı k. "İsrii.iliyat", a.e., XXIII, 199-202.

~ M . SüREYYA ŞAHİN

KISASÜ'l-ENBİY A ı

L (bk. ARAisü·ı-MECALis).

_j

ı KISASÜ'l-KUR'AN

ı

(bk. KISSA). L _j

ı ı KlSlTLI

L (bk. HACİR) .

_j

ı KlSKANÇLlK

ı

L _j

Dini metinlerde kıskançlık anlamında kullanılan Arapça gayret kelimesi "kişi­

nin kendi mahremini koruması yönünde gösterdiği aşırı duyarlılık. izzet-i nefsine. şeref ve namusuna zarar verecek durum­lardan sakınıp korunmasını sağlayan duy­gusal tepki", daha özel olarak da "erkek veya kadının başkasının cinsel ilgisine karşı kendi eşini koruma ve savunma duygusu" manasma gelir (İbnü'l-Eslr, lll, 401; Lisanü'l-'Arab, "gyr" md.; Ragıb el­İsfahanT, s. 347).

Kıskançlık çoğunlukla aşk ve sevgi söz konusu olduğunda ortaya çıkan bir duy­gudur. Dar anlamda kıskançlık kişinin ,

sevdiği şahıs bir başkasını tercih ettiği zaman gösterdiği telaş ve endişedir. Bil­gi, sanat, nüfuz, güç, mal, mevki gibi top­lumun değer verdiği şeylerin elden git­mesi korkusu ve bunları koruyup kolla­ma isteği de genel olarak kıskançlık kav­ramıyla ifade edilir. Ragıb el-İsfahanl in­sanın kendini, evini ve ailesini. ülkesini , kısaca aidiyet ilişkisi olan her şeyi koruma duygusu için de gayret kavramının kulla­nıldığını belirtir.

496

Kıskançlık, "başkasının sahip olduğu imkanlah çekememe" anlamına gelen , n asetten farklı olup manası ondan daha geniştir. Ayrıca ahlaki bakımdan hasedin her türü kötü olarak değerlendirili rken kıskançlık makul ve ılımil ölçüde tutul­ması şartıyla gerekli olan bir tepkidir. Bir kimsenin eşini ve kendine ait olan bir hak ve menfaati başkasından kıskanması ha­set değil gayret olarak nitelendirilir. Çün­kü bu tabii ve fıtrl bir eğilimdir. Kişinin se­vip bağlandığı, değer verdiği bir kimseyi ve bir şeyi koruma altına alması, esirge­mesi sonucunu doğuran kiskanma duy­gusu ve bundan kaynaklanan eylemler, yükselme, ilerleme. olgunlaşma, namus ve iffetin, hak ve menfaatlerin muhafa­zası için gerekli bir tutum ve davranış özelliği olarak kabul edilir (Elmalılı, IX, 6405-6406) . Bu sebeple islam ahlak kül­türünde dengeli bir kıskançlık duygusu asalet. namus. iffet ve mertliğin temeli sayılmış ve bir onur ifadesi olarak kabul edilmiştir. Nitekim gayret kelimesi klasik sözlüklerde kısaca "hamiyet" (değerlere yönelik saldırılara karşı koyma duygusu ve iradesi) ve "enefet" (izzet-i nefis) şeklin­

de açıklanır (Lisanü'l-'Arab, "gyr" md.;Ta­cü'l-'arüs, "gyr" md.). Gazzallhamiyet, iz­zet -i nefis. kıskançlık duygularını her nor­mal insanın tabiatında bulunan ve bir tür savunma mekanizması olan gazap duy­gusunun akıl ve din ölçüleri çerçevesinde faaliyet göstermesiyle ortaya çıkan er­demler olarak değerlendirmiş. bu erdem­lerden yoksun kalmanın insanlıkta ciddi bir eksiklik olduğunu belirtmiştir. Aynı alim, kişinin harniyet duygusunun zayıf­laması halinde izzet-i nefsinin de zaafa uğrayacağını , bütün bunların onun kıs­kançlık duygusundan mahrum kalması­

na yol açacağın ı ifade etmiş, ardından Hz. Peygamber'in kıskanç olmakla övün­düğünü anlatan hadisi (Buhar!, "NikaJ::ı", 107; Müslim, "Li'an" , 16) nakletmiştir (İ/:ı­ya', lll, 167-169). İbnHazmda kıskançlığı hayvanlarda ve insanlarda doğuştan bu­lunan bir duygu olarak görür ve bu duy­gunun zaafa uğramasını veya ortadan kalkmasını fıtratın bozulması, ahlaki ge­rileme ve çöküntü şeklinde değerlendirir (Tavku'l-hamame, s. 238, 246). Günümüz­de bazı ilim adamlarının kıskançlığı kül­türel kökenli olarak kabul etmelerine kar­şılık genelde bu duygu ve eğilimin do­ğuştan ve üniversal olduğunu savunan­lar daha fazladır (Sillamy, s. 156).

insan tabiatında var olan diğer fıtrl eğilim ve duygular gibi kıskançlık da ken-

diliğinden iyi ya da kötü değildir. Ancak ortaya konuş biçimine, niyete ve kişinin ahlaki olgunlaşmasına olan katkısına gö­re bir değer kazanır. Bu açıdan olumlu bir kıskançlık kişiliğin meydana gelmesinde ahlaki bir fazilet olarak kabul edilir. Hz. Peygamber'in bazı hadislerinde bu an­lamdaki kiskanma üstün bir karakter özelliği diye zikredilmiş ve müminlere ol­duğu kadar Allah 'a ve Peygamber'e de izafe edilmiştir (Müsned, ı. 408; ll, 235, 30 ı. 326, 343, 387, 520, 536; Buhar!, "Ni­kaJ::ı", 107, 108; Müslim, "Li'an", 17, "Tev­be", 32-38;Tirmizl, "Raç!a'", 14) . Ailah'ın

kıskanması din dilinde "gayretullah" şek­linde ifade edilir ve yaptıkları kötü, çirkin, haksız işlerle gayretullaha dokunanların mutlaka ceza göreceklerine inanılır. Kıs­kançlığı, "kişinin sevdiği ve sahip olduğu bir şeye başkasının ortak olmasından hoşlanmaması" diye tanımlayan Kuşeyrl de hadiste Allah'ın kıskançlıkla nitelendi­rilmesini bu tanıma uygun olarak açıkla­maya çalışır. Ona göre Allah'ın kıskanma­sı , "kulu üzerinde ulQhiyyet hakkının sa­dece kendisine ait olmasından dolayı yal­nız kendisine ibadet ve itaat edilmesini istemesi, bu konuda başka birinin ortak kılınmasınarazı olmaması" demektir (er­Risale, ll, 512).

Kıskançlığın olumlu ve olumsuz yönle­rini birbirinden ayırt etmek önemlidir. Bazı kıskançlık belirtileri vardı r ki görü­nüşte dini-ahlaki endişe ve hassasiyetİn dışa vurumu gibi olsa da çok defa şahsi zaaf ve bencilce dürtülerden kaynaklanır.

Gerek Resı11-i Ekrem'in hadislerinde ge­rekse müslüman alimierin açıklamaların­da kıskançlık duyguları arasındaki bu ayı­nma dikkat çekildiği görülmektedir. Ni­tekim bir hadiste Allah' ın sevdiği ve sev­mediği kıskançlık çeşitlerinin bulunduğu

belirtilerek birincisinin haklı bir şüpheye · dayanan kıskanma. ikincisinin ortada şüphelenecek bir durum yokken ortaya konan kıskançlık olduğu ifade edilmiştir (İbn Ma ce, "NikaJ::ı", 56; ayrıca b k. İbn Kay­yim ei-Cevziyye, s. 82). İffet ve namusu koruma yönündeki kıskançlığı kocaya dü­şen bir görev olarak gören Gazzall bu ko­nuda aşırı gitmeyi de doğru bulmamak­ta ve orta yolu tavsiye etmektedir. Ona göre sonu kötülüğe varacak davranışlara göz yummamak gerekir; fakat kadınla il­gili haks ız bir kanaatin oluşmasına yol açacak şekilde gereksiz yere vesveseye kapılmak da doğru değildir. Mesela ka­dınların gizli hallerini araştırmaya (teces­süs) varacak kadar kıskançlıkta aşırılığa

Page 2: ŞAHİN - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · sapmakyanlış ve zararlıdır.Ayrıca bu, AI Iah'ın Kur'an'da açıkça yasakladığı (el Hucurat 49/1 2) suizanna girer (İf:ıya',

sapmakyanlış ve zararlıdır. Ayrıca bu, AI­Iah'ın Kur'an'da açıkça yasakladığı (el­Hucurat 49/ 1 2) suizanna girer (İf:ıya', II, 38-39). Şa'ranl de Muhyiddin İbnü 'I-Ara­bl'ye atıfta bulunarak açık bir şüphe du­rumu bulunmadan zan ve vehme daya­narak kadınların davranışlarını sınırlama­nın, onların mescidlere gitmesini engel­lemenin akıl dışı olduğunu, nitekim asha­bın önde gelenlerinden bazılarının. "Eğer_ Hz. Peygamber bugün yaşasaydı da ka­dınların neler yaptığını görseydi ... mut­laka onların mescidlere gitmesini yasak­lardı" (Buharl, "Ezan", I 63; Müslim. "Şa­lat", I 44) şeklindeki sözlerinden dolayı Hz. Aişe'yi eleştirdiklerini ifade eder. Şu halde sadece Allah Teala'nın dininde be­lirlemiş olduğu özel durumlarda kıskanç­lık gereklidir. Bu sınırları aşan her kıs­kançlık aklın sınırları dışında olup yersiz duygulardan kaynaklanan bir davranış­tır. insanın kıskançlık duygusunun tesi ­riyle eşinin sırlarını açığa çıkarmaya kal­kışması da yanlıştır. Kıskançlıkta aşırı gi­den kişi. Allah'ın kötülük saymadığı bir konuda kendisinin Allah'tan daha duyarlı olduğunu iddia etmiş sayılır (el-Yeua~it ue'l-ceuahir, ıı. 42). Bazı hadis kitapların­da "Gayretü'n-nisa" gibi başlıklar altında ayrı bölümlerin yer aldığı, bu bölümlerde özellikle Hz. Peygamber'in eşlerinin kıs­kançlıklarını yansıtan olaylara yer verildi­ği görülür (mesel.3 bk. Buhar!, "Edeb", 23. "NikaJ:ı", 107. 108, "Tala~". 5, "Mena­~ıbü ' l-enşar", 20, "TevJ:ıld", 32; Müslim. "Feza'ilü'ş-şaJ:ıabe", 74-76,83, 88).

Klasik ahlak kitaplarında kadının kıs­kanç tabiatma dikkat çekilmekte ve bu­nun sebep olacağı sıkıntılara işaret edil­mektedir. Kınalızade Ali Efendi'ye göre aşırı kıskançlık daha çok kadınlara has bir durum olup erkek tarafından bunun dikkate alınmaması aile huzurunun bo­zulmasına yol açabilir. Özellikle çok ka­dınla evlilik durumunda bu olumsuz­luklar daha fazla açığa çıkabilir (Ah­lak-ı Alai, II, 32). İbn Kayyim ei-Cevziyye ise çoğunluğun görüşüne aykırı olarak kıskançlık duygusunun erkeklerde daha baskın olduğunu ileri sürer. Ona göre ka­dının kıskançlığı, onun tabiatındaki gü­cün dışa vurmasından ziyade kocasının çok evli olduğu bir aile düzeni içerisinde yaşamaktan dolayı ortaya çıkar. Bununla birlikte dini ve içtimal telakkilere bağlı olarak kadın kocasını başka kadınlarla paylaşmaya alışabilir. Fakat erkek için böyle bir durum söz konusu değildir (AI]­

barü'n-nisa', s. 84).

BİBLİYOGRAFYA :

İbnü'I-Esir, en-f'iihaye, lll, 401; Lisanü'l-'Arab, "gyr" md.; Tacü'l·'arO.s, "gyr" md.; Müsned, 1, 408; ll, 235, 301' 326, 343, 387' 437' 520, 536, 539; lll, 107, 372, 390; V, 354; VI, 58, 88, 150, 202, 279; Buhari. "E~an", 163, "Eyman", 25, "Talfı\5", 5, "Tefsir", 66, "Hibe", 8,"Nika.I:ı", 97, 107, 108, "Menakıbü'l-enşfır", 20, "Edeb", 23, " Tevi:ıid ", 32; Müslim. "Şalat", 144, "Feza'ilü'ş­şahabe", 74-76, 83, 88, "Tevbe", 32-38, "Li'an", 16, 17; Ebu Davfıd . "Büyü'", 89; İbn Mace. "Al)kam", 14, "Nika.I:ı", 56;Tirmizi. "Menakıb", 61, 62, "Birr", 70, "Ra <;la'", 14; N esai, "'işre­tü 'n-nisa'", 3, 4; a.mlf., 'iş re tü 'n-nisa', Beyrut 1409/1989, s. 34-41; İbn Hazm. Tauku'l-hama· me: Güvercin Gerdanlığı (tre. Mahmut Kanı k).

İstanbul 1985, s. 238, 246; Kuşeyri. er-Risale, ll, 512-518; Ragıb ei-İsfahilni, e?-leri'a ila me­karimi 'ş-şeri'a (nşr Ebü'I-Yezid el-Acemi). Ka ­hire 1405/1985, s. 347; Gazzali, if:ıya', İ stanbul 1318, ll, 38-39; lll, 167-169; İbn Kayyim ei-Cev­ziyye, Al]barü'n-nisii' (nşr. Nizar Rıza). Beyrut 1985, s. 82-94; Ayni. 'Umdetü '1-karf, Kah i re 1392/1972, XVI, 407-414; Şa'rani , el-Yevakit ue' l-cevahir, Kahire 1378/1959, ll, 42; Kınalı­zade Ali Efendi. Ahlak-ı Alaf, Bulak 1208, ll, 32; Elmalılı, Hak Dini, IX, 6405-6406; N. Sil-!amy. Dictionnaire de la psychologie, Paris 1967, s. 156.

~ HAYATİ HöKELEKLİ

L

L

KISMET ( ~f)

Daha çok insanların geçim vasıtası olan rızkın

Allah tarafından belirlendiğini ifade eden terim

(bk. BAHT).

KISMET (~f)

Ortak malların taksim tekniği anlamında

bir fıkıh terimi.

_j

_j

Sözlükte "bölmek" m anasına gelen kıs­met. fıkıhta şayi hisseli mallarda ortakla­rın hisselerinin muayyen hale getirilmesi, daha çok da tereken in mirasçılar arasın­da paylaştırılması işlemini ifade eder. Şayi hisseli ortak malların hak sahipleri arasın­da bölüştürülmesi adaletin sağlanması, yakınlar arasında haksızlık ve mağduri­yetlerin giderilmesi açısından ayrı bir önem taşıdığından fıkıhta özenle üzerin­de durulan bir konu olmuş. klasik litera­türün miras hukuku bölümünde diğer or­taklık türlerini de kuşatan bir açıyla ay­rıntılı biçimde ele alınmıştır.

Fakihler kısmeti. "Şayi hisselerin tayin edilmesidir" şeklinde tarif ederler. Buna göre taksimden önce gayri muayyen olan

KlSMET

miras hissesi taksimden sonra muayyen hale gelir (Abdullah b. Mahmud el-Mevsı-11, Il , 72; Bilmen, VII, ı 37; Ahmed Ferrac Hüseyin, s. ı 2). Ölenin bıraktığı mallar (tereke) üzerindeki alacak haklarının. ya­ni terekenin borçlarının öncelikle öden­mesi, borçların ödenmesinden sonra mal kalmışsa bu mal üzerinden ölenin vasiye­tinin yerine getirilmesi taksim kapsamına giren işlemlerden dir. Vasiyetin de yerine getirilmesinden sonra kalan mal miras­çılara bölüştürülür. Hanefıler'e göre borca batık tereke mirasçılara taksim edilmez. Ancak tereke borçları karşılıyorsa taksim­den önce borca yetecek kadar bir miktar ayrılmalıdır. Şafi'iler'e göre ise tereke bor­ca batık bile olsa mirasçılara dağıtılabilir. Bu takdirde mirasçıların, payları oranın­da terekenin borcunu ödemeleri gerekir. Hanbelller de bu görüştedir.

Taksim işlemi genelde ya mahkeme kararıyla (kazaT) veya taraflar arası anlaş­mayla (rızaT) gerçekleşir. Taksim işleminin yargı kararıyla gerçekleşebilmesi için mirasçılardan en az birinin mahkemeye başvurarak taksimi talep etmesi şarttır ;

hakim taksim talebi olmaksızın malların taksimine karar veremez. Mahkemece taksim talebinin dikkate alınabilmesi için de malın taksim edilebilir olması gerekir. Taksimi mümkün olmamanın ölçüsü, tak­sim edilmeden önce bir maldan elde edi­len menfaatin taksimden sonra da ortak­ların tamamı veya bir kısmı için devam ediyor olmasıdır (Bilmen, VII, 142; Ahmed Ferrac Hüseyin, s. 23). Taksimin resmi ola­rak talep edilmesi sırasında bütün miras­çıların hazır bulunması şart olmayıp tak­sim talebinde bulunanlar mal sahibinin öldüğünü ve mirasçıların kimler olduğu­nu ispat etmek zorundadır. Taksim sıra­sında mirasçılardan gaib olanlar varsa bunların hisseleri vekillerine, gaib miras­çı çocuk ise vaslsine teslim edilir (Burha­neddin el-Merginanl, IV, 33; Abdullah b. Mahmud el-Mevsıll. II, 75). Hakim, taksim işini bizzat kendisi yapamayacaksa tak­sim konusunda uzman olan bir kişi tayin eder. Taksim işinde uzman olan kişiler için fıkıhta mukassım, kassam veya ka­sım terimi kullanılmıştır. Mukassım res­ml görevli bir kişi değilse harcadığı me­sainin ücretini mirasçılardan alabilir. Mi­rasçılar arasında küçükler veya akıl has­taları bulunduğu takdirde taksim kural olarak mahkeme kararıyla yapılır. Ancak küçüğün veya akıl hastasının vellsi veya vasisi muvafakat etmişse taksim sulh yo­luyla da yapılabilir.

497